SEV Connect - Yaz 2019

CONNECT YAZ 59 yakın dönemlerde doktorlar arasında Amerika’ya gitme furyası başlamıştı. Ben de Amerika’da 40’a yakın hastaneye mektup yazarak ihtisas programlarına başvuru yaptım. Bana kabul yazısı gönderen ilk hastane Canton, Ohio’da idi ve bu hastaneyle anlaşarak bir yıl intern olarak çalıştım. Amerika’ya giderken İstanbul’dan trene binip İngiltere’ye kadar Avrupa’yı trenle dolaşarak geçtim ve buradan uçakla Amerika’ya gittim. Beş yıl sonra ise New York’tan transatlantik vapurla Liverpool’a, oradan da yine uçakla Türkiye’ye döndüm. Amerika’daki ilk yılımda Ohio’daki hastanede görev yapan bazı doktorlar İngilizce bilmiyordu. Onların doldurmaları gereken hasta dosyalarını ben dolduruyor, hatta bazen yerlerine nöbet tutuyordum. Bu sayede oradaki sisteme çok kısa süre içinde alıştım ve çok şey öğrendim. Intern senem bittiğinde Baltimore’da Johns Hopkins Üniversitesi ile afiliye bir hastane olan Baltimore City Hospital’da Genel Cerrahi ihtisasına başladım. İhtisasım sırasında damar cerrahisi ve organ nakli konusunda çalışan ve çok ünlü bir cerrah olan Dr. Blalock ile beraber çalışma fırsatım oldu ve o sırada yeni yeni gelişmekte olan organ nakli alanında çok güzel deneysel çalışmalar yaptım. Ancak, ben Amerika’ya giderken burada ihtisasımı tamamlayıp ülkeme dönme konusunda kesin kararlı olarak gitmiştim. Açıkçası orada kalmayı hiç düşünmedim. Türkiye’ye döndüğünde neler yaptın? Türkiye’ye döndüğümde Çorlu Askeri Hastanesi’nde iki yıl askerlik görevimi yaptım. Askerlikten sonra Hacettepe Tıp Fakültesi’nde Türkiye’de yapmam gereken uzmanlık tezi çalışmamı tamamladım. Takiben kısa bir süre Adana Devlet Hastanesi’nde görev yaptıktan sonra Adana’da Özel Hayat Hastanesi’ni açtım ve meslek hayatımın sonuna dek burada hem genel cerrah hem de yönetici olarak çalıştım. Tarihe bir hayli ilgili olduğunu biliyoruz? Osman Tufan Paşa ile ilgili kitaptan da biraz bahsederek tarih alanıyla ilgili neler söylemek istersin? Tarih ve arkeoloji Tarsus Amerikan Koleji’ndeki öğrencilik yıllarımda okul kütüphanesinde bu konulardaki kitapları okuyarak başladı ve tüm hayatım boyunca da devam etti. Atatürk’ün Çukurova’yı ziyaretlerinin derlendiği “Atatürk ve Çukurova” isimli bir kitabım, Adana Rotary Kulübü tarafından basıldı. Atatürk Evi Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı olduğum dönemdeyse Adana Atatürk Evi’ne Atatürk’ün mumdan bir heykelinin yapılıp yerleştirilmesini sağladım. Atatürk, 1919 yılı Ekim ayında Çukurova’da Fransızlara karşı ulusal güçleri organize etmesi için Osman Tufan Paşa’yı görevlendirmişti ve o bu görevinde çok başarılı oldu. Çukurova’ya geldiğinde, bir süre, o sırada Kuvayı Milliye Andırın Grup Kumandanı olan dedem Yaycıoğlu İbrahim Ağa’nın evinde kalmıştı. Bu nedenle Osman Tufan Paşa ve Çukurova’nın Kurtuluş Mücadelesi’nde yaşananlar her zaman ilgimi çekmiştir. Bu konuda yaptığım araştırmaları toparlayarak Osman Tufan Paşa kitabını yazdım. Arkeoloji konusundaki ilgim nedeniyle de 1988 yılında Adana Rotary Kulübü Dönem Başkanı iken gerçekleştirdiğimiz kampanyayla Nemrut Dağı’nın Milli Park ilan edilmesini sağladık. Ayrıca Kadirli’de Karatepe-Arslantaş höyüğünde çok önemli arkeolojik çalışmalar yapan dünyaca ünlü arkeoloğumuz rahmetli Halet Çambel ile de çok yakın arkadaşlığımız vardı. İstanbul ziyaretlerimde Halet Hanım ve eşi Nail Bey’i sıklıkla evlerinde ziyaret ederdim. Tarsus Amerikan Koleji’ne dönersek sınıf arkadaşlarından kimlerle görüşüyorsun? Tarsus Amerikan mezunu olmak hayatına neler kattı? Cevdet Naci Gülalp, 78 yıllık arkadaşımdır ve sağlık durumum elverdikçe her gün olmasa bile haftada birkaç kez bir araya geliriz. Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra okulla ilişkim hiçbir zaman kopmadı. Adana’ya döndükten sonra uzun süre Local Executive Committee’de görev yaptım. Bu dönemde Sadıkpaşa Konağı’nı okula dâhil etme kararı aldık. Ancak binanın mülkiyeti altı aileye aitti. Ben bu altı ailenin fertleriyle tek tek görüşerek rızalarını aldım ve bu konunun çözüme kavuşmasını sağladım. O dönemde aynı zamanda okulun “co-education”a (karma) geçmesinde de katkılarım oldu. Tarsus Amerikan Koleji mezunu olmak elbette bana çok şey kattı. Bir kere benimmezun olduğum yıllarda İngilizce bilmek çok büyük bir ayrıcalıktı. Tarsus Amerikan Koleji’nin bana kazandırdığı sosyal iletişim becerileri, değişik milletlerden insanlarla çok kolay iletişim kurmamı sağlamıştır. Yine başarmak istediğim hedeflere ulaşmak için önüme çıkan engellerle kararlılıkla mücadele etme ve sonuç odaklı çalışma okul yıllarımda edindiğim alışkanlıklarımdır. SEV ve TAC Ailesi’nin en kıdemli mezunlarından biri olarak gençlere nasıl bir mesajın olur? Gençler okullarına ve birbirlerine her zaman bağlı kalsınlar, sahip çıksınlar. Hayallerini gerçekleştirmek için önlerine çıkan engeller onları yıldırmasın ve çok çalışarak bu engelleri aşsınlar… • • • Bir kez daha giyilen mezuniyet cübbeleri ve takılan kepler... Aradan geçen yıllar çok şeyi değiştirse bile dostluk bağı ve okul sevgisi baki... Tarsus Amerikanlı olmak, Yaycıoğlu ailesinde babadan evlada geçen bir gelenek adeta. Gizel Yaycıoğlu (altta) da tıpkı babası ve dedesi (üstte) gibi bir SEV'li ve TAC adayı. “Oğlum Özgür Yaycıoğlu da benim gibi Tarsus Amerikan mezunu. Liseden sonra benim gibi İstanbul Tıp Fakültesi’nde okudu, üroloji ihtisasını tamamladıktan sonra Baltimore’da Johns Hopkins Üniversitesi’nde çalıştı ve sonunda Adana’ya döndü. Yani benim ayak izlerimi takip etti diyebiliriz. Üstelik o benden fazla olarak akademik görevlerde de bulundu. Bu durum beni her zaman çok mutlu etti ve oğlumla her zaman gurur duydum. Şimdi torunum Gizel de Tarsus SEV İlköğretim Okulu’nda okuyor. 3 nesil Tarsuslu olmak hepimiz için çok büyük bir ayrıcalık ve gurur kaynağı.” Üç nesil TAC’li olmak

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=