SEV Connect - Yaz 2019

CONNECT YAZ 61 odunluğa taşıyıp dizmekle görevlendirdim. Büyük oğlum Ali, TAC den mezun olduğunda (TAC’82) kendime “geleceğin güvende Güner” demiştim. Buna da dönem arkadaşlarının güveni sebep olmuştu. “Kısacık bir süre birlikte çalışma şansım olan Ali, yeni müşteri bulmakta şaşırtıcı bir başarı sergiliyor. Bu çocuk harikalar yaratacak!” demiştim. Sınıf arkadaşı kadim dostu Tamer Büyükyılmaz (TAC’82) bakın nasıl ifade etmiş: “Okulun yakışıklılarından, futbol takımımızın değişmez file bekçisi ve geniş arşiviyle müzik odasının baş sorumlusu. İzmir’deki üniversite yıllarımızda paylaştığımız evlerdeki nice anılar, dönüşümlü şoförlükle, ‘güvenle’ yaptığımız çoook uzun araba yolculukları…” Maalesef yine bir yolculuk sonrası eve dönüşünde gelen o acı haber… Kızım Yeşim TAC’ye giren ilk kızlardan. Zaten kıymetlimdi, iyice üzerine titrer olmuştum. Yeşim, 1983’te mezun olduğundaki gururumu anlatamam. “İlk”lerdendi ve TAC’liydi çünkü. İnanın ODTÜ’ye girip mezun olması bunun yanında zayıf kaldı. Yıllarca Ankara büromun başında firmayı gururla temsil etti ve özgüveniyle çok büyük ihalelere imza attı. TAC’de İngilizce öğretmenliği yapması, torunlarım Yiğithan ve Selin de kuruluşunda emeğimin olduğu SEV İlköğretim’de okumuş olmaları ayrıca mutluluk vermiştir. Buraya kadar her şey ne güzeldi değil mi? Bence de güzeldi, ama bu esnada küçük oğlum İlter okula girmişti bile. “Baba, nasıl olsa sen de bir yıl kaybetmişsin. 1987’de 99. yıl mezunu olacağıma, ben de bir yıl daha buranın keyfini çıkarıp 100. yıl mezunu olsam nasıl olur?” dediğinde belki de hayatımın ilk paniğini yaşamıştım. Lakin üniversite macerası sonrasında işlerimde yanımdan hiç ayrılmadı ve 1997’de tanker şoförlüğü, akaryakıtçılık, hırdavatçılıkla başlayıp bilişime çevirdiğim işlerimin bilişim kısmında hep yanımda olmuş, suistimali olmamıştı. Bu nedenle işlerimin tümünü İlter’e devrettim ve hayatımı yaşamaya başladım. Hayatımın çocuklar, işler sonrası enmutlu dönemi başlamıştı. Babam “mezar kazıcısı mı olacaksın?” diyerek beğenmediği arkeoloji hayalimi, Tarsus’ta Antik Yol’un bulunduğu andan itibaren geliştirip Arkeolog Hüseyin Adıbelli ile Dünya Arkeoloji Konseyi’nin Tarsus’ta toplanmasına büyük emek verdim. Okuluma aidiyetim apayrı bir duyguydu. Gelen öneriyi değerlendirdim ve yine bir gönüllülük işi olan Sağlık ve Eğitim Vakfı yönetimine girebildim. Büyük bir onurdu. Bir sonraki dönem Başkan oldum. 1999’da torunum Ege’yi kucakladığımda hayatımın akışı değişti. Bambaşka bir enerji ve mutlulukla dolmuştu yüreğim. İstanbul’a gitmeden saatler önce ve İstanbul dönüşü, Tarsus’a evime gidiş öncesi mutlaka uğrayıp sevip, oynardım. Siz de dedesi ve büyükannesi için tiril tiril hazırlanan torunla oynamanın keyfini yaşayın… Ben muhteşem iki yıl yaşadım. Torunum Ege, SEV’den sonra bu sene de okulumdan, hayatımdan, TAC’mden mezun oluyormuş. Üstelik benim tatlı “zıpam” ECHO da solist olmuş, rock vokalisti olmuş iyi mi? Tam da mezuniyetimin 60. yılında Üsküdar kampüsünde konser vereceklermiş. İnanılır gibi değil. Mutluluğu tarifsiz… İşte şimdi TAC’ye ve tüm bağlı kurumlara vefa borcumu ödeyebileceğim bir döneme gelmiştim. Vakfın gerek okullar, sınıflar, spor tesisleri, sosyal alanları, gerek kendisi için yer ihtiyaçları saymakla bitmiyor, ama maddi imkânlar bunun pek azına müsaade ediyordu. Burada bağışçıları, gönüllüleri toplamaya odaklandım. Çeşitli gayrimenkullerin alınmasını takiben TAC’de Haldun Özberrak laboratuvarının açılışını yapmıştık ki, Özberrak başta olmak üzere çok değer verdiğim, başkan olarak mesai arkadaşım, nice sorunu göğüslediğimiz Mustafa Nacar’ın da aralarında bulunduğu grupla vedalaştığım halde yemeğe kalmayıp yola çıkmaya karar verdim. Tanker şoförlüğüyle başlayan direksiyon maceramda, bu son yolculuğum oldu maalesef. Hayatının önemli bölümünü mezun olduğu okula, gençlere ve Tarsus'a vakfeden Güner Baykal, geride kendisi gibi okullarına bağlı evlatlar ve torunlar bıraktı. •

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=