EV
Kıymetli Misafirler, Sevgili Öğretmenlerim,
Çocuklarını bu okulda okutmak için bin bir fedakârlık yapan çok değerli anne babalar, hatta ananeler, dedeler, güç birliği yapan tüm aileler ve tabii ki bu okulun hem kahrını en çok çeken hem de sefasını en çok süren malum sizler, canım okul arkadaşlarım, mezunlar…
Teşekkür ederim bu gece beni de heyecanınıza ortak ettiğiniz için…
Biraz heyecanlıyım kusura bakmayın.
Ben bugüne dek birçok yerde konuşmacı olma şerefine nail olabilmiş biriyim. Çok önemli festivallerde, üniversitelerde, çok değerli kürsülerin arkasında, çok akıllı insanların önünde... İşin içinde çok büyük paraların olduğu konularda, doğrusunu bir tek kendi bildiğini zanneden insanlara karşı, kimi zaman sesimi de yükselterek...
Fakat bu çıktığım sahnelerin hiçbirinde, aldığım risk ne kadar büyük olursa olsun asla heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Bunun sebebi sanırım hiçbir zaman kendimi de bu konuşmaların sonuçlarını da çok ciddiye almamış olmam.
Bugünse buraya, hayatımda hiç heyecanlanmadığım kadar heyecanlanarak geldim. Ve tüm özgüvenimle söyleyebilirim ki, kendimi hiçbir konuşmamda ya da sunumunda şu anki kadar ne dediğimi bu kadar iyi bilir ya da bildiğime bu kadar mutlu hisseder hatırlamıyorum.
Neden derseniz…
Evimdeyim.
Evin neresi olduğunu artık çok iyi bildiğim bir yaşımda üstelik.
Ve size, 18 yaşınızın yol ayrımında hatırlamanız ricasıyla, bu ev meselesinden biraz bahsetmek istiyorum. Çünkü her zaman söylediğim gibi, “insan gençken kime ihtiyaç duyuyorsa ona dönüşmeli” – bu yüzden benim sizin yaşınızdayken ihtiyacım olan bir kendimi getirdim bugün size.
Ben isterdim ki, sizin yaşınızdayken, birisi bana “evin neresi” olduğunu “evin tam ne olduğunu” elime bir pusula gibi tutuştursun. Şimdi ne var ki bunda, ne geyik bir şey bu, biz zaten biliyoruz işte ev, aile, demeyin ve beni ne olur can kulağı ile dinleyin.
Evin ne ve nerede olduğunu bilmeniz önemli, çünkü eğer bilirseniz, istediğiniz kadar bilmediğiniz yollara sapabilirsiniz. En kötü anınızda birine adresi verirsiniz. Ev, hangi halinizle giderseniz gidin, anahtarın kilide mutlaka uyacağı yerdir.
Ev insanın içindeyken de uzağındayken de özgürce kaybolabildiği oyun alanıdır. Çekmeceleri karıştırdığınız küçüklüğünüzü ya da bu bahçenin bir yerlerinde karıştırdığınız işleri düşünün... Biz zamanında, ankesörlü telefondan lahmacun sipariş eder, duvarın öteki tarafından paketlerin çimenlere atılmasını beklerdik. Hepimizi görüyorlardı biliyorsunuz, ama karışmıyorlardı. İstemek zorunda bile kalmadığınız bir izni, kuralların dışında durabilme özgürlüğü yaşıyordunuz, ev işte öyle bir yer.
Ev insanın, duvarlarını yumruklasa da yıkılmayacağını bildiği kalesidir. “Gezi paralarını erken toplayıp işletiyorsunuz, biz müşteri değil öğrenciyiz” diye bas bas bağırdığınızda sizi dinlerler. Zaten de o yumruklama cesareti oradan gelir. Yumruklayınca elinizde kalan duvarlarla tanıştığınızda anlayacaksınız bu dediğimin kıymetini.
Evin içindeyken kapısından, pervazına her şeyiyle kavga edersiniz, “gömlek giymek zorunludur ve siz bu yüzden gömlekten nefret edersiniz” örneğin, giymemek için kendinizi otobüsün altına atmakla tehdit edersiniz, bu öyle bir kavgadır ki gömlekten başlayan nefret bahçesinde açan çiçeğe kadar gider. Çünkü edebilirsiniz. Çünkü o çiçek size küsmez, o bahçe size kapısını kapatmaz, o kapı sizi bilir, tanır, daha kaç kere daha değişeceğinizi fikren de kalben de kabul etmiştir.
Sizi olduğunuz kişi için cezalandırmaz, olmaya çalıştığınız kişi için antrenman sahası sunar - daha iyisi olmanıza zorlar, doğru, çünkü siz kabınıza sığmadıkça, o da mecbur kabı büyütür.
Bir de elbette ev insanın gözünde de büyüttüğü bir yerdir. İdealize ettiği. Hata yapamaz diye düşündüğü. Mükemmel olarak bildiği, bellediği, kimseyi oralara yaklaştıramayacağından, yukarılara koyduğu, çok şeyler beklediği. Sonra bir bakmışsınız hatalarını da sevdiği, yakıştırdığı, anladığı, her haliyle meğer kabul ettiği bir yermiş ev. Hatalarını kabul edemedikleriniz olduğunda da bunu anlayacaksınız. İnişleri ve çıkışlarının ortalaması alındığında dümdüz bir ovadır ev, boylu boyunca uzanıp gözlerinizi yumabildiğiniz kocaman bir tarla. Hayatın delik deşik, çorak yokuşlarında zorlanırken, bu dediğimi hatırlayacaksınız.
Benim evim burası. Annem, babam, oğlum, şehrim, 11 yaşımdan 18 yaşıma anılarım, dostlarım, sevgilimi görmek için 180 kişiyi bodruma götürme organizasyonum, rengarenk gençliğim, çokça kafa tuttuğum öğretmenlerim. Ben bu okulun en büyük eleştirenlerinden biri olarak mezun oldum bu okuldan. Her şeyi yanlış yaptıklarına yüzde yüz ikna olarak ve bunu yüzlerine bu aynı kürsüden haykırarak. Şimdi gönül rahatlığıyla buradayım ve size temin ederim ki, insan ancak evinden böyle bağırarak çıkar ve gülümseyerek her şeyi anlamış olarak geri dönebilir.
Ev haklı ya da haksız çıktığınız yer değildir.
Ev, bunu özgürce aradığınız, haklı da haksız da çıksanız, öğrendiğiniz yerdir.
Şimdi size bunu söylüyorum çünkü henüz 18 yaşındasınız. Çok uzağa, çok büyük başarılara gideceksiniz, bundan sonrasına açsınız, isteklisiniz, üstelik muktedirsiniz. Her şeye yetecek bir gücünüz, gençliğiniz var. Bu hızla fırlatılan oklar, çok uzaklara erer.
Kullanın bunu. Özgürce kaybolun. Deneyin, yanılın, güvenilmeyecek şeylere bir tur güvenin, kaybedin, sinirinizi asla tolere edemeyecek insanlara şöyle bir sinirlenin, dünyanın kaç bucak olduğunu yani kendinize göre neyin nerede olduğunu bir görün. Korkmayın. Boyunuzun ölçüsünü alın. Çünkü yapabilirsiniz. Çünkü nereye giderseniz gidin, başladığınız yerden ne kadar uzaklaşırsanız uzaklaşın, kendinizle nice uzaklarda buluştuğunuzda, utanmasız, hesapsız, içten ve çıkarsız size kollarını açacak olan, sizin orijinal halinizi bilen bir eviniz var. Hep olacak.
Ev derken…
Dönüp yanınızdaki arkadaşınıza bakın. Birlikte burada geçirdiğiniz yıllar büyümenizin en sancılı yıllarıydı. Birbirinizin en olmamış halini gördünüz. Yıllar sizi değiştirecek ama özünüzdeki o ilk hali, nerede görseniz tanıyor olacaksınız. Ve bu size iyi gelecek.
En acılı gününde bile burada sizinle olup, sizinle var olan, her zaman aynı fikirde olmasanız da, gücünden güç aldığınız öğretmenlerinize bakın. Onlar da bir yere gitmiyorlar. Sosyal medyada sizi stalklayanların öğretmenleriniz olduğunu gördüğünüzde gözleriniz dolacak. Gizli gizli çocuklarınızı sevecekler uzaktan.
Zıtlaştığınız, itiştiğiniz kardeşinize, kapıları çarptığınız annenize, babanıza, evinizden uzakta size ev olanlara, en yakınım dediklerinize bir bakın.
Bunların hepsinin, aynı anda, aynı titizlikle, aynı mesafede etrafınızda olup kol kanat gerdiği şu konforlu hal, ne yazık ki bir daha geri gelmeyecek. Bu yüzden benim size bu geceki tavsiyem, bu hissi hatırlayın ve kendinize rehber alın ki yolunuzu kaybetmeyesiniz.
Ev, işte böyle bir şey.
Üniversitede zincirlerinizden boşanacak, iş hayatında asıl zincirin ne olduğunu göreceksiniz. Aynı dili konuşmadığınız, aynı değerleri paylaşmadığınız insanlarla karşılaşacaksınız, hiç hak etmediğiniz yenilgiler yaşatacaklar sizlere. Buradaki öğrenci birliği seçimlerini kaybetmeye benzemeyecek. Oysa size dünyanın en kötü günü gibi gelmişti o gün, herkes sizinle dalga geçiyor gibi hissetmiştiniz belki de.
Ama ev öyledir işte. Hem en çok o yaralar hem de en sıkı yumruklarınızdan nasibini yine o almıştır.
Bu hissi unutmayın. Evinizin neye benzediğini hatırlarsanız, eve benzemeyen yerlerden uzak durmayı bilirsiniz. Evi özlediğinizde, ev sizi sarıp sarmalasın istediğinizde kime döneceğinizi bilirsiniz. 20 sene sonra bu okuldan beraber mezun olduğunuz arkadaşlarınızdan, çok da samimi olduğunuzu hatırlamadığınız biri sizi alkollüyken eve bıraktığında, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hiç tanımadığınızı zannettiklerinize duyduğunuz sonsuz güvendir, ev.
İşte ben bunu sizin yaşınızda bilmiş olmak isterdim.
Böylelikle, daha özgürce, daha korkusuz kaybolabilmek, bir şeylerin arayışında değil, deneyselliğinde, mutluluğum bundan sonrasına bağlıymış gibi değil de tam da burada zaten çoktan garantilenmiş bir halde bu yola çıktığımı görmüş geçirmiş birisi bana söylesin isterdim. Daha az korkardım, daha uzağa giderdim, daha azıyla yetinmezdim.
Şimdi ben size söylüyorum. Bir daha hiç buradaki kadar kimsenin umurunda olmayacaksınız. Ve iyi haber, pek gerek de yok. Sizi koruyan, sizin salladığınız yumruklardan kendini korumaya çalışmayan bu kalabalığın burada olduğunu ve her sene çoğaldığını bilin yeter. Yüzlerce senedir, binlerce insanla büyüyor bu ev. Bu tutulu alanda, bu evde büyüyenleri birbirine bağlayan muhteşem bağlar var. Buna güvenin ve bunun size verdiği hızla yükselin.
Evin adresini belirlediysek eğer… :)
Bu bilgiyle ne yapacağız derseniz…
1. Aralarda arayın sorun, bir şeylere ihtiyaç var mı diye…
Ben bunu yeterince yapmadım, arkadaşınızı, öğretmeninizi, annenizi, babanızı, okulunuzu, bu okulları var eden, tarih yazan güç SEV vakfını yoklayın. Bunlar olmazsa sizlerden yenileri yetişemeyecek, siz de hizmet etmeye dönerseniz, incileriniz dökülmez.
2. Evet kendi hayatınızın peşine koşun ama dayanışma içinde kalın.
Bir gün birileri düşecek elbet, ki o birileri siz de olabilirsiniz, gözünüzü dört açın. Birbirinize mukayyet olun. Buna anneleriniz, babalarınız, ileride iş kuracağınız ortaklarınız, yeni evler kuracağınız hayat arkadaşlarınız dahil. Safları sıklaştırın. Aranıza “ev” hissi vermeyenleri almayın.
Ne zamanki biz hepimiz ışıklarımızı yaktığımızda kocaman bir şehir oluruz işte o zaman şirazesi kayan adaletten ekonomiye her şeyi evvel Allah yerine yine biz oturturuz. Dayanışma içinde kalın ve kimseyi arkanızda bırakmayın. Evin neresi olduğuna, evin size verdiği hislere tutunun ve kendinizi oradan ileriye bırakın.
Yolunuz açık geleceğiniz sizin olsun çocuklar.
Bir de umarım bir gün bu ülke de eviniz olsun.
Bitirirken…
Bugün bu ülkede delilsiz ve hukuksuz yere hapiste, adaletsiz şekilde toprak altında yatanlar var, dilerim ki siz onları savunmak zorunda bile kalmadan onlar hemen yarın özgür olsun. Olur da savunmak gerekirse, en önde sizin yeriniz olsun. İnanıyorum ki, eğer bu ülkenin aydınlık yarınları olacaksa, bu sizin sayenizde olacak, olsun.
Eviniz sonsuza dek burada…
Şu hissi unutmayın.
Hepinize iyi yolculuklar ev arkadaşlarım.