SEV Connect - Yaz 2021

CONNECT 12 99 BIR ÖĞRETIM ARACI OLARAK “MAVRA” Tarsus’a gelir gelmez ertesi gün okula giden Haydar Göfer, 18 Ekim 1948’de tam 27 yıl boyunca öğretmen olarak gireceği kapıdan ilk adımını atar: “Tarif üzerine okulu buldum. İlk gözüme çarpan biraz da kiliseyi anımsatan yüksek taş bina. Kemerli, kalın demir parmaklı geniş bir cümle kapısı. Hüseyin Ağa kapıda, selamlaştık. Kapının kalın sürgüsünü çekti ve kanadın birini açtı. Yıllarca sürecek adımların ilkini attım bahçeye.” İlk gün Mr. Woolworth, Haydar Göfer’i hazırlık sınıfından öğrencilerle tanıştırarak, uzun yıllar sürecek ve birçok öğrencinin unutamayacağı derslerine başlamış olur. Göfer, TAC öğrencileriyle bağlarını güçlendirdikçe, onları tanıdıkça bu dersler çok önemli bir özellik kazanacaktır. Kendisinin lise yıllarındaki gözlemlerinden yola çıktığı farklı bir ders anlatma tekniği geliştirir: “Mavra.” Bu sözcük, TAC’nin okul kültürünün en temel bileşenlerinden karşılıklı hoşgörü ve saygı çerçevesinde zekice anekdot ve esprilerle dersleri daha ilgi çekici hâle getirmek anlamına geliyordu. Mavra, ilerleyen yıllarda her öğrencinin günlük hayatına nüfus edecek, TAC kültürün önemli bir bileşeni olacaktır. TACMezunlar Derneği’nin dergisi BizLetter ’daki son röportajında şöyle anlatıyor: “Arada bir dersi keser, dersin dışında fakat dersle ilgili konuşup ‘mavra yaptık’ derdik. Fakat arkada yine bir şeyler öğretiliyor. Ama bunları suçlamak mı lazım? Çocuk bu, dalga geçiyor. Böyle kabul ediyor. Ama kabul ettiği sözlerin yahut bilginin de dışına çıkmak istemiyor. Onun hoşuna gidiyor; onu zorlamadan, böyle dinleteceksiniz. Arada bir böyle değiştireceksiniz.” Göfer Hoca, okulun kültürel çeşitlilik ve hoşgörü içindeki havasından çok etkilendiğini belirtiyor: “Okulun mevcudu takriben 160 kişi kadardı. Talas Ortaokulu’ndan da öğrenci alınırdı. İki okulun öğrencileri gayet uyumlu bir atmosfer içinde kaynaşırlardı; ama Talaslılar hiçbir zaman o okuldaki yaşamlarının ruhlarına işlemiş anılarını unutamamışlardır. TAC’nin bir güzelliği ve özelliği de öğrenci renkliliği idi: Rum, Ermeni, Musevi, Arap, Nesturi, Kürt hatta İran asıllı Türkler o kadar olumlu bir ortamda kaynaşmışlardı ki, bu uyumluluk ve sevgi yumağı içinde Edebiyat derslerini rahatça yürütebilmek beni mutlu ediyordu. Hep, Atatürk’ün 10. Yıl Nutkunun sonundaki seslenişini hatırlamış ve heyecanlanmışımdır: Ne mutlu Türküm diyene!” SAHNENIN VE OBJEKTIFIN ARKASINDA TAC Mezunlar Derneğinin Anı Evi internet sitesinde (tacmemories.org) yer alan Haydar Göfer Salonundaki yüzlerce fotoğraftan çok azında kendisini görebilirsiniz ya da her zaman en köşededir... Nedeni, çoğunda objektifin arkasında fotoğrafı çeken, onu tabiriyle “tespit” eden kişi olmasıdır. Haydar Göfer, TAC’nin fotoğraf kulübünün kurulmasında öğrencilerine öncülük etmiş ve yıllarca kulübün öğretmeni olarak görev yapmıştır. O tarihlerde okulda olan birçok yerli ve yabancı öğretmeni aileleriyle fotoğraflamasıyla “Foto Haydar” ismini alacak kadar ünü yayılmıştır. Ancak asıl onun Tiyatro Kulübündeki piyes çalışmaları büyük anılar bırakmış, öğrencilerin hayatlarında etkiler yaratmıştır. Kendisinin ifadesine göre Mavi Devriye, Hababam Sınıfı, Harputta Bir Amerikalı, Mr. Roberts gibi 10-12 kadar oyunu öğrencileriyle birlikte sahneye koymuştu. Bu oyunlar için Göfer bulamayacaksınız!’ Olsun, arkadaşlarım Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde işe başlamışlardı, çalışıyorlardı. Ben de 30 yaşıma kadar gençliğimin en güzel günlerini yaşadığım, tatlı anılarla dolu İstanbul’dan ayrılıp ‘Taşra’ya gidiyordum. Atasözünün gerçekliği bir kez daha doğruluğunu kanıtladı: İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu yerde.” Göfer’in sabırsızlıkla beklediği haber, 30 Eylül 1948’te aldığı bir telgrafla gelir ve Tarsus’a davet edilir. Haydarpaşa’dan başlayan 22 saatlik yolculuktan sonra gece Tarsus istasyonunda inen Göfer, o günü şöyle anlatacaktır: “Bu saatte nereye gidecektim? Tarsus istasyonu, Yenice’nin devamı. Karanlıkta elimde eşyalarım, ne yapacağımı düşünürken, birden karanlığın içinden beni rahatlatan, yıllarca kulağımda çınlayacak gür bir ses ‘Tarsus Amerikan Kolejine gelen Edebiyat Öğretmeni Haydar Göfer’. Sonradan daha iyi tanıyacağım ve de öğreneceğim, okulun kapıcısı, ‘Demirbaşı’, öğrencilerin deyimi ile “Yar-direktör” Hüseyin Ağa ile tanıştık. Rahatlamıştım, okul idaresi beni bu gurbet elde yalnız bırakmamıştı...” • 27 yıllık TAC öğretmenliği süresince tiyatro ve fotoğraf kulüplerinde görev alan Haydar Göfer, öğrencileriyle Hababam Sınıfı ve Mavi Devriye gibi birçok piyes sahneye koydu.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=