SEV Connect - Yaz 2021

30 CONNECT 12 Edebiyat, sanat ve felsefe aracılığıyla yaşam boyu öğrenmeyi temel alan The School of Life’ın İstanbul şubesini kuran Elvan Omay, yedi yıldır binlerce kişinin yaşamına küçük dokunuşlarda bulunduklarını, bugün yaptığı işin temellerininse İzmir Amerikan Kolejinde atıldığını söylüyor. Elvan Omay (ACI’87) Hayat bitmeyen bir öğrenme yolculuğu... Portreler KLASIK VE ÖRGÜN eğitim sistemi, insanların birey olarak yetişmesine, toplumsal veya kişisel sorunlara çözüm üretecek yöntemler geliştirmesine aracılık edecek bilginin aktarılmasını sağlar. Akademik yaşamın tamamlanması, öğrenme sürecinin bittiği anlamına gelmez elbette; zira insan yaşadığı süre boyunca yeni bilgilerle karşılaşma ve o bilgileri kullanıp ilerleme kudretine sahip bir varlıktır. The School of Life da edebiyat, felsefe ve sanat aracılığıyla insanın yaşamına küçük dokunuşlarda bulunmayı, bakış açılarında fark yaratarak onları daha “gerçekçi iyimser” yapmayı hedefleyen bir platform. Merkezi Londra’da bulunan bu oluşumun bir şubesini İstanbul’a taşıyansa bir İzmir Amerikan Koleji mezunu: Elvan Omay. Uzun yıllar basında ve iletişim-pazarlama yöneticisi olarak kurumlarda çalıştıktan sonra böylesi bir girişime imzasını atan Omay, “Hepimizin klasik okul yıllarından sonra zaman zaman uğramak isteyeceği bir hayat okuluna ihtiyacı var,” diyor ve The School of Life’a dair sorularımızı yanıtlıyor. ACI’ın hayatınızdaki yeriyle ilgili neler söylemek istersiniz? ACI, kimliğime o kadar derinden, ilmek ilmek işlemiş bir kurum ki, bir anda cevap vermek kolay değil. Ama iki unsuru aradan cımbızla çekip bahsedecek olursam; ACI, bana öncelikle özgürce hayal kurma alanını açtı. Farklı sınıflardaki canım öğretmenlerimizin verdiği, yaparken aldığım hazzı bugün bile hatırladığım, içimde yaşattığım edebiyat ödevleri ve projeleri özellikle… Projelerle çalışmayı sevdiğim o zamandan ya da National Geographic Türkiye ’nin yayın yönetmeniyken hazırladığımız Türkiye Özel Sayısı gibi bir koleksiyon dergisi, kimi zaman da Efes Pilsen’deki gibi kültür-sanata destek veren bir sponsorluk projesi ya da Özyeğin Üniversitesindeki “Hayatının Oyunu” gibi markayı doğru öğrenci kitlesiyle buluşturmayı amaçlayan bir pazarlama iletişimi kampanyası oldu. Alain de Botton’un kitaplarıyla ise 20’li yaşlarımda bir ilişki krizinin ortasındayken, “Aşk Üzerine”yi okuduğumda tanışmıştım. Soğukkanlı ama anlayışlı diyebileceğim bir üslupla aşkın acısını ve coşkusunu inceliyordu. Kendi deneyimim üzerinde yeni edindiğim bir bakış açısıyla düşünmeye başlamak beni şaşırtıcı bir hızla dönüştürmüştü. Sonraki yıllarda Alain de Botton’un makaleleri ve kitapları, günlük yaşamda ve kriz zamanlarında faydalandığım kaynaklardan oldu. O zamanlar The School of Life projesinden haberdar mıydınız? Evet… İlk romanını okuduğumda yaşadığım yeni bir perspektiften öğrenme ve iyileşme deneyimi, bana aynı zamanda iş yaşamımda da neyin beni canlı ve mutlu hissettirdiği, neyin benim için anlamlı olduğuyla ilgili ipucunu vermişti. Kırklı yaşlarımın başındayken, kurumsal hayatın bana tatmin edici bir zemin sunmadığını fark ettim. Daha fazla otonomi, yaratıcılık ve öğrenme istiyordum hayatımda. Keyif, fayda ve öğrenmeyi buluşturan projeler aracılığıyla bireylerin ve toplulukların hayatına dokunabilmek, benim için hep en büyük hazlardan biri olmuştu. İşte tam o günlerde The School of Life, dünyaya açılacağını belliymiş sanırım. Diğer unsur da aslında yine bağlantılı; “Humanities” sevgisi: Edebiyat, felsefe, sanat… Ki bugün yaptığım işin, yani The School of Life’ın temelini de bu alan oluşturuyor. Uzun bir dönemgazetecilik, kurumsal iletişim, pazarlama ve halkla ilişkilerin ardından The School of Life’ı hayata geçirme isteği nasıl oluştu? Evet, The School of Life macerasından önce, iş hayatımın on yılında dergilerde gazeteci olarak, on yılında ise iletişim ve pazarlama alanında çalıştım. Dönüp baktığımda; tüm bu süre boyunca bulunduğum kurumlarda, içinde öğrenme imkânlarını ve alanlarını barındıran yeni projeler geliştirdiğimde, yani insanların deneyimlerini ve yaşamı yeni bir perspektif, yeni bir farkındalık ışığında gördükleri ya da sorguladıkları içerikler ve deneyimler kurguladığımda kendimi hep çok canlı ve mutlu hissettim. Bu kimi zaman Hürriyet ’in “Aile İçi Şiddete Son” kampanyası gibi çok katmanlı bir sosyal sorumluluk projesi

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=