SEV Connect - Yaz 2021

zira okul daha kurulmamış. Yetmez, CIP diye bir oluşum var, gönüllük esası ile topluma fayda yaratmak üzerine kurulmuş. Türkiye’nin herhalde tümSTK’larıyla beraber çalıştığımız sayısız proje tasarladık, yönettik, üniversite öğrencilerini sosyal meseleler için, parayla ya da malzemeyle değil, emekle gönüllü çalıştıran kocaman bir sistemin kurulmasına yardımcı olduk. Yetmedi her yaz Doğu’ya gittik, orada okullar kurduk, öğretmenlik yaptık, kendimizi, ülkeyi, dünyanın her türlü adaletsizliğini de güzelliğini de bir arada yeniden tanıdık, çözüm aradık. Van’a gittik, trenle, günlerce. Koca bir şehrin meraklı bakışları altında, tek tek evlerden çocukları, analarını babalarını ikna ederek okula topladık. Oyunlar oynadık, bir sürü şey öğrettik onlara, onlar da bize. OHAL olan bir şehirde, yasak saatini kaçırmamak için otostop da çektik, göle yüzmeye de gittik, valisinin odasında bize izin vermiyor diye bas bas bağırmayı da bildik, devlet yatakhanelerinden haksız yere atılıp sokaklarda da sabahladık, çocuğuna sahip çıktık diye bize evde kalan son erzağını pişiren kadının sofrasında boğazımız düğümdüğüm çorba da içtik. Şimdi bu tecrübeleri yaşamış biri bir daha asla aynı olamaz, dünya meselelerine kayıtsız kalamaz. CIP bu ülkede başarılmış, üniversite öğrencileri arasında tabana en iyi yayılmış, sürdürülebilirliği olan -çünkü metodik olan- belki de tek gönüllülük programıdır. Ama asıl Zeynep Bahar (ACI'99) anlatmalı size, Diyarbakır’dan Van’a, Mardin’e CIP neler yapar, başında şimdi o var. Uzun yıllardır içinde yer aldığım sektör, yaratıcı endüstri ise, ekmeğimi kazandığım yer, ona borçlu olduğumu hissediyorum. Bir de yaptığımız işin büyük bir kısmı meslekte öğrenilen bir iş, okulda değil. Bu sebeple mesleki örgütlenmelerin yaratacağı katma değer çok şeyi değiştirebilir. Vakıf başkanlığı teklif edildiğinde, önce en genç başkan olma fikri beni çok korkuttu ama bu hayallerle kabul ettim. Elimden geleni de yaptım, yaptımdiyorum çünkü artık devrettim yeni seçimdöneminde. Eğitim ise bu anlamda beni daha fazla besleyen, doyuran, verdiğim emeklerin daha fazla karşılığını aldığımı düşündüğümbir alan. Çünkü gerçekten eğitimden daha önemli bir mesele yok dünyada ve yapacak çok şey var. ERG’de uzun yıllardır yönetimkurulu üyesiyim. Aynı zamanda vakfımızda, SEV’de komite üyesiyim. Eğitimde iyi örneklerin çoğalması, iyi eğitim veren kurumların yaygınlaşması, büyümesi için elimden ne gelirse her zaman yapacağım. Bugünlere gelmişken Yale Üniversitesinin 20 yılda sadece 375 kişinin seçildiği "World Fellows" adındaki özel bir eğitimprogramına davet edildiğinizde neler hissettiniz? Programın önemini ve içeriğini biraz anlatabilirmisiniz? Aslında, Yale Üniversitesi Maurice GreenbergWorld Fellowship programı, dünyanın gidişatını sorgulayan ve yaşamında yeni bir sayfa açarken, hedefine daha iyi bir dünyayı, kolektif faydayı, bencil olmayan kazanımlar yaratmayı koymak isteyen bireyler için tasarlanmış bir program. Program, dünyayı değiştirmeye niyeti olanları çağırıyor yani, niyetinizin olması en önemli mesele. Fakat, bu programla ilgili enteresan olan, bu niyete kavuşmak için sizin bu yaşam yolunda, herhangi bir kulvarda kendini ispat etmiş olmanızı bekliyor olması. Çünkü “Bu bölüm tamam, şimdi sırada ne var?” sorusunu sorma alanı. Bu programda, dünyanın her yerinden seçilmiş, benzer niyetleri olan, kendi alanında başarılı ama yeni sorular sorma cesareti olan 16 insan bir araya geleceğiz. Sosyal bir deney gibi biraz da çünkü birbirimizin de aynası olacağız. Bir katarsis yaşanacaktır eminim. Benim duygum tabii ki çok büyük, ben bunu hak edebileceğim bir seviyede olduğumu sanmıyordum. Aşırı mutlu oldum tabii ki kabulü aldığımda. Bu arada, bu işin mimarı aslında Hakan Altınay’dır. Senelerdir, benim bu programa başvurmam için sayısız dil döktü bana. Ama bu öyle bir konu ki, başvurma cesaretini göstermek bile bir hadise. Beni tetikleyen, gerçekten programın kendimize sormamızı istediği sorunun, benim içimde artık susturamayacağım bir seviyeye gelmiş olmasıydı. “Tamam çok güzel yapıyorsun Ömürcüm, ama asıl bütünün hayrına dair ne yapabilirsin? Okul mu kursam… Yayın mı açsam…Metodik bir kitap mı yazsam…” derken… Ben gideyim bunu yerinde düşüneyim kararı aldım. Şimdi gideceğim ve yaratıcı endüstrinin, bence yanlış yerlere hizmet eden kaynakları için dönüştürücü bir model hayal edeceğim. Aklımda kendime koyduğum çerçeve şimdilik bu. Döndüğümde sahip olduklarımı dönüştüren şeyler yapmayı hayal ediyorum gerçekten. Bu açıdan da korku içindeyim, heyecanlıyım. Layık olmaya çalışmakla ilgili kaygılıyım. Program yapacaklarımızın takipçisi olacak ve bizi büyük, benzer liderlerin bulunduğu bir ağın parçası haline de getirecek. Aramızda çok kritik politikacılar, muhalefet liderleri, fikirleri uğruna hapis yatanlar, dünyanın en ücra yerlerinde yaşamayı seçenler, iğneyle kuyu kazarak başlayan ama gerçekten çok şeyi değiştirenler var. Son olarak, ACI'a yeniden dönersek, okulunuzun hayatınızdaki yeri hakkında neler söylemek istersiniz? Mücadeleci ruhumun hayat bulduğu, somutlaştığı yerdir ACI benim için. Okulun ilk senesi “Müşteri değiliz, öğrenciyiz” lafını protestolardan ilk duyduğumda şekillendi zaten her şey... ACI’dan ve sonrasında hayatıma giren her kurumdan ne beklemem ve onun beni hangi tuzağa düşürmemesi için çalışmam gerektiğini o gün anladım. Hayatımın hiçbir döneminde, olanı olduğu gibi kabul eden biri olmadım bu yüzden de. Soru sordum, emin oldum, gerekirse değiştirme cesaretini de gösterdim ama asla razı olmadım. Bu çok keskin bir uç. Bedeninize monte edilmiş fakat siz dolaştıkça her yere takılan, takıldıkça durduran, sivri ve uzun bir okla yaşadığınızı düşünün, benim hayatım böyle. Eğer ben ACI’da bunun güvenli simülasyonlarını tecrübe etmiş olmasaydım, bu okla gezerken, kafamı gözümü yarmadan ya da başkasının gözünü çıkarmadan yaşamayı öğrenmiş olamazdım. Oradaki dostlarımdan, okuduğum kitaplardan, tanıdığım öğretmenlerimden, başıma gelen her türlü olaydan bugün bile hâlâ besleniyorum. ACI bitmiyor, bizi eğitmeye devam ediyor, peşimde sürekli. Yıllar sonra daha olgun bir yerden, seviyorum diyerek özlüyorum her şeyini. Açıkçası bin yıllar boyu hep ayakta kalsın isterim, kıskançlıkla benden daha iyilerini yetiştirdiğine şahitlik etmek isterim. Kendisine dürüst kalmasını dilerim. Zaten gözüm de üzerinde. Bugün bunları yaşamama ve anlatmama olanak yaratmış olmasına da minnettarım. “Dernekçilik, vakıfçılık benim paralel hayatım. Ortağım öyle diyor. Bu konu benim olmazsa olmazım, ACI’dan itibaren beynime de kazınmış bir konu. Hizmet etmek için varsın, var olmalısın.” CONNECT 12 29

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=