SEV Connect - Yaz 2021

CONNECT 12 17 örgütleri, insan hakları örgütleri ve gençlik kuruluşları) ile ortak çalışmalar yürüterek, taban örgütleriyle ve bu korkunç uygulamaya maruz bırakılmış kadın ve kız çocuklarıyla çalışmak. Üçüncü olarak da bu uygulamanın sona erdirilmesi için yenilikçi savunuculuk teknikleri, hizmet alanları ve destek mekanizmaları geliştirmek. Yıllar içinde Afrika’da ve Asya’nın bazı ülkelerinde uygulanan bu şiddet türü, oransal olarak azalma eğilimine girmişken ne yazık ki Covid-19 nedeniyle okulların kapanması, kız çocuklarını korumasız bir hale getirdi. Covid-19 kaynaklı aksaklıklar yüzünden, 2030 yılına kadar, Kadın Sünneti'ni sonlandırmaya yönelik ilerlemenin üçte bir oranında gerileyeceği öngörülmektedir. Bu nedenle işimiz daha da zorlaştı. Günümüzde, kadınların yüzyıllar içinde mücadele ederek elde ettiği kazanımların, yavaş yavaş ellerinden alındığına tanıklık ediyoruz ne yazık ki. Kadına yönelik şiddetin, ülkelerin politik tutumlarıyla doğru orantılı azalıp çoğaldığı göz önüne alındığında, sizce atılması gereken üç temel adım ne olmalı? Aslında genel olarak insan hakları ihlallerinin çoğaldığı bir dönemde yaşıyoruz ve bu süreçten kadınlar ve kız çocukları daha fazla etkileniyor. Ben, kazanımların tek tek elimizden gittiğini söylemek istemiyorum, çünkü çok ciddi kazanımlar var; bugün popülizmin ve muhafazakârlığın yükseldiği bir dönemde, kadının insan haklarıyla ilgili kazanımlara ne olursa olsun karşı duran, inanılmaz iyi çalışan ve sadece Türkiye’de değil, uluslararası arenada da etkili olan bir kadın bloğu var. Onlar, olumsuz her adıma karşı çok hızlı muhalefet geliştiriyor. Son dönemde İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olumsuz gelişmelerde, neredeyse tüm dünyanın ilgisini Türkiye’ye çevirmesine neden oldu bu hareket. Bu söylediklerimden yola çıkarak, atılması gereken üç önemli adımı sıralamak gerekirse: Birincisi kesinlikle birçok grupla (feministler, LGBTİ gruplar, İnsan Hakları aktivistleri, İslamcı feministler ve gençler) “bir arada çalışmak”, ikincisi her düzeyde “katılımın sağlanması” ve sonuncusu “hızlı ve hedefli savunuculuk”. İzmir Amerikan Kolejinin son kız mezunlarındansınız. Bir kız okulundan mezun olmak, kadın haklarına duyarlılığınızı, kadının toplumda hak ettiği yere gelmesine yönelik çalışmalarınızı nasıl etkiledi? İzmir Amerikan Kız Koleji (okulumun benimmezun olduğum zamanki adı), beni ben yapan tüm fikirlerin tohumunun atıldığı yer. Ben, 17 yaşımdan bu yana kendimi feminist olarak adlandırıyorum. Bunun iki temel nedeni var; birincisi okulumdan aldığım eğitim, okulum bana kadınların ve erkeklerin eşit olduğunu ve bir toplumun ilerlemesi için bu iki cinsiyetin el ele birlikte yürümesi gerektiğini öğretti; bir kuş ancak iki kanadıyla uçabilir. İkinci etki de aslında yine aynı okuldan mezun olduğumuz bir kadın, Zeynep Oral. 1985 yılında (ben lise 2’de okurken) Birleşmiş Milletlerin Nairobi’de yapılan BMKadın Konferansı sonrası, “Kadın Olmak” kitabında hem Afrika’da hem de tüm dünyada kadın olmanın zorluklarını anlatmıştı. Ben o kitaptan ve Zeynep Hanım’dan çok etkilenmiştim. Hem daha sonra gazetecilik okumamda ama en önemlisi de feminist olmamda önemli bir etkisi olmuştu. Başta ACI olmak üzere tümAmerikan Kolejlerindenmezun olanlara, bu konuyla ilgili vermek istediğiniz mesaj nedir? ACI’a girdiğiniz zaman sizi bir motto karşılar: “Enter to Learn, Depart to Serve”. Ben hayatım boyunca hep bu motto ile yaşadım. ACI’da öğrendiklerimle hem kendi ülkemdeki hem de başka ülkelerdeki kadınlara ve kız çocuklarına hizmet etme bilinciyle yaşamımı sürdürdüm ve sürdüreceğim. Tüm kolej mezunlarına, özellikle kadın haklarıyla ilgili söyleyebileceğim belki de en önemli şey; kadın hakları ya da kadınlara ve kız çocuklarına yönelik uygulanan her türlü ayrımcılık kadın sorunu değil, toplumsal bir sorundur. Ve Goethe’nin söylediği gibi: “Çözümde yer almayanlar, sorunun bir parçası olurlar…” cutting) olarak tanımlayabileceğimiz ve kadınlara yönelik zararlı uygulamalarla mücadele eden ekibin bir parçası olarak Addis Ababa’ya, Etiyopya’ya taşındım. Ekip olarak Addis’te konuşlanmamıza karşın, aslında 18 Afrika ülkesine yönelik çalışıyoruz. Addis Ababa’da olmamızın nedeni de çalışmalarımızın önemli bir kısmını birlikte yürüttüğümüz Afrika Birliği'nin merkezinin burada olması. Ben, küresel programın Avrupa Birliği tarafından fonlanan Spotlight İnsiyatifinin başındayım ve temel olarak da üç sorumluluğum var. Birincisi, çalıştığımız ülkelerdeki konuya ilişkin yasal mevzuatın geliştirilmesi, varsa güçlendirilmesi ve hesap verilebilirlik çerçevelerinin oluşturulması için Afrika Birliği ile çalışmak ve onlara teknik destek vermek. İkinci olarak, 18 ülkede çalışan sivil toplum kuruluşları (kadın Kimi zaman ileri demokrasisiyle övünenlere, kimi zamansa geri bırakılmışlığı “Üçüncü Dünya ülkesi” sözüyle perdelenenlere el uzatıyor Meltem Ağduk. Yaptığı çalışmalar ve uzattığı el, kadınlar için eşit ve adil bir yaşamın oluşturulmasına yönelik. “ACI’a girdiğiniz zaman sizi bir motto karşılar: “Enter to Learn, Depart to Serve”. Ben hayatım boyunca hep bu motto ile yaşadım.” FOTOĞRAFLAR: SAİT FEHMİ AĞDUK

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=