SEV Connect - Yaz 2020

CONNECT YAZ 81 içinde antikalar, opalinler, gümüşler… Öyle büyüdüm. Onlarla oyun oynardım. Beni çocukluğumda en çok etkileyen aile büyüklerimden birisi de, anneannemin kız kardeşiydi. Büfesinin içinde minik minyatür Limoges koleksiyonu vardı. Masalar, iskemleler, sandalyeler, çerçeveler, minik figürünler… Onlarla oynamaya bayılırdım. Öyle öyle başladım. Her aileye bir eski seven, toplayıcı gerek diye düşünüyorum. Bizim ailede de üç kız ve bir erkek torun arasından toplayıcı ben çıktım. Toplayıcı yerine anılara sahip çıkan da diyebiliriz. Ben aile geçmişimi de çok seviyorum, araştırmayı da. En başta tarihi çok seviyorum. Çünkü antikanın asıl temeli tarih. Tarih bilgisi, sosyoloji bilgisi…. Her türlü bilgiyi içinde barındıran bir iş kolu veya tutku.” Antika tutkunuzu işe dönüştürme planınız var mıydı? Nasıl gelişti? Çok samimi olarak söylemek gerekirse, bunu işe dönüştüreceğimi hiç düşünmemiştim. Kendi mesleğim başka. Turizmciyim, otelciyim, uzun seneler de o işi yaptım. Ama hep o evrelerde de bir şeyleri topladım. Topladıklarım bir süre sonra eve sığmamaya başlayınca bir dükkân açma fikri doğdu. 25 yıl önce Alaçatı’ya yerleştim. Önce yeme içme işiyle başladım. Sonra da bir arkadaşımla birlikte küçük bir otelimiz oldu. Alaçatı o dönemde bir ilk olan antika pazarıyla anılıyordu. Türkiye’nin her yerinden gelen antikacılar, yaz sezonu boyunca üç ay orada antika pazarı kuruyordu. Alaçatı’nın antikayla bağdaştırılmasının en büyük altyapısı da o zaman oluştu. Bundan 10 sene öncesinde Alaçatı’da üç beş tane antikacı dükkânı varken benimkiyle beraber Hacımemiş’te 20 antikacıya kadar çıktık. Antika sevgisini çok küçük yaşta tattınız, hatta antikalarla oynayarak büyüdünüz… Evet bizler çok şanslı bir dönemde büyüdük. Eskiden aile büyüklerinin evlerine gezmeye gidilirdi. Benim için büyük bir olay olurdu. Dolapları karıştırırdım. Ne bulacağım diye heyecanlanırdım. Antikaları okşardım, severdim. En beklediğim zamanlardı bayram gezmeleri. Tüm çocuklar sandıkların içine girer oyun oynardık. Şimdi ise görüyorum ki misafirlikler azaldı. Yaşam çok hızlı akıyor artık. Küçükken antikalarla oynamaktan nasıl keyif alıyorsam şimdi de onlarla vakit geçirmekten çok zevk alıyorum. “Yaşam çok hızlı akıyor artık. Küçükken antikalarla oynamaktan nasıl keyif alıyorsam şimdi de onlarla vakit geçirmekten çok zevk alıyorum. Sevdiğimeşyalar gözümün önünde olsun isterim. Mesela anneannemden kalan çay fincanını kullanıyorum. Dedemin ansiklopedilerine vaktimoldukça bakarım.” Sevdiğim eşyalar gözümün önünde olsun isterim. Mesela anneannemden kalan çay fincanını kullanıyorum. Dedemin ansiklopedilerine vaktim oldukça bakarım. Dedem, Birinci Dünya Savaşı zamanında Almanya’da kimya okumuş. Eski Almanca, gotik yazıyla tuğla kalınlığında ansiklopedileri var. Bir ara anneannem onları gözden çıkarmıştı, kıyamadım, ben aldım. Hep topladım aileden eşyaları, atamadım, kıyamadım. Dükkânınızdaki sizin için en değerli parçaları sorsam… Porselen ve opalin gibi kendi sevdiğim şeyleri toplamayı seviyorum. O yüzden dükkânımdaki her parça benim için çok kıymetli. Daha çok erkeklerin ilgisini çeken silah, bıçak veya tespih toplamıyorummesela. Dükkânın en eski parçası ise 1880 yılından, Buca’da eski bir Levanten köşkünden çıkan, altı ve üstü büyük aynalı iki parça bahü (çekmeceli, komidin görünümündeki mobilya). O yaşlarda olan objeler de var tabii. Cam, porselen, opalin ve ahşap gibi doğal materyalleri çok seviyorsunuz. En büyük tutkunuz ise emaye… Evet opalini çok seviyorum. Porselen ve opalin de topluyorum. Ancak asıl en büyük koleksiyonum emaye. Emaye geçmişte çok rağbet görmezdi. Hatta her evde olan sıradan, günlük bir malzeme gözüyle bakılırdı. Türkiye’ye de Cumhuriyet döneminde girmiş, genelde köylerde kullanılmış. Daha sonra da emaye fabrikalarının açılmasıyla endüstriyel bir boyuta geçmiş. Bir dönem insanlar ellerindeki emayeleri verip yerine plastik aldılar. Böyle böyle el değiştirdi. Benim ise çok sevdiğim bir malzeme. 25 yıl önce toplamaya başladım. Şu anda hatırı sayılır bir emaye koleksiyonum var. Bazıları satışta, bazılarını da kendime ayırıyorum. İşiniz ve koleksiyonunuz için sık sık yurt dışına seyahatleriniz oluyor mu? Yurt dışında senede bir veya iki defa olan fuarlar oluyor. Satış amaçlı değil, gezmek için dolaşıyorum. Bu işte insanın okuması çok önemli, ama gezip görmesi de gerek. Ve o fuarlarda tanışıklıklar çok mühim. Birisiyle tanışıp bambaşka yollara geçebiliyorsunuz. Hayatınızda hiç görmediğiniz bir objeyi size gösterebiliyorlar. ACI ile bağınız mezun olduktan sonra da kopmadı… 1980’li yılların sonunda Efser Kayral’ın döneminde Yetişenler Derneğine girdim. Daha sonraki dönemlerde de dernekte yazmanlık görevinde bulundum. Derneğin yan işi olarak Beacon dergisinin komitesindeydim. Çömez olarak Beacon’a 90’ların başında girdim. 30 yıl oldu. Saman kâğıdında çıkardı dergi. Sadece izledim o dönemlerde. Zaman içinde çok keyif aldım. Okulu sevdiğim için okulla bağlantılı her şeyi seviyorum. Beacon da bunun en önemli yeri bence. Antikacılığın yanında çinicilik şapkanız da var. Aynı zamanda ikinci üniversite olarak tarım okuduğunuzu biliyorum. Sahi sizin kaç şapkanız var merak ediyorum. Çiniciliği çok seviyorum. Çeşme’de Halk Eğitimde öğrendim. Bu sene altıncı senem, çini ustası oldum. Emekliliğimi, sevdiğim şeyleri yaparak yaşadığım için kendimi çok şanslı buluyorum. Yaz kış Ovacık’ta yaşıyorum. Küçük yerde yaşamanın getirdiği kolaylıklar saymakla bitmez. Okumayı da çok seviyorum. Bunda okulumuzun katkısı çok büyük. Her konuda araştırma hevesimizi ve öğrenme açlığımızı okul yıllarıma bağlıyorum. Açık öğretimde tarım okudum, 2014’te mezun oldum. Amacım hem öğrenmek hem de çocukluk bilgilerimi pekiştirmekti. Kendimiz için de üretmek. Hobi olarak arkeoloji okuyorum. Dili de çok seviyorum. Kendi kendime Yunanca öğrendim. Benim bu dünyaya gelme amacım öğrenmek, öğrendiklerimle de bir şeylere katkı sağlamak, birilerine el vermek. Bilgi paylaştıkça güzel.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=