SEV Connect - Yaz 2020
PA N D E M İ V E S O N R A S I 58 CONNECT YAZ sağlandığı bir dünyada, merkezi sistemlerin kullanımının daha verimli olacağına inanıyorum. Realite ise maalesef bu durum için uygun değil, o yüzdendir ki bütün dünyada bu tartışmalar asla bitmeyecek. Dolayısıyla mevcut kaynakları en optimize yolla kullanmak adına, kişisel olarak kullanıcı bazlı sistemlerin kullanılması gerektiğine inanıyorum. İnsanlar bu tür sistemlerin nasıl işlediğini biraz olsun anlamış durumdalar, Temas Takip Uygulamalarının altyapısı, pandemi takibi dışında başka alanların da önünü açacakmı? Aslında kullanılan Bluetooth teknolojisi, mevcutta birçok alanda yerini almış durumda. Tüketici elektroniği, doküman paylaşımı, ürün kontrol sistemleri, alarm uyarıcıları, envanter yönetimi ve tedarik takibi gibi ihtiyaçlarda kullanılan bir teknolojiden bahsediyoruz. Ama açıkçası ileride geliştirilecek alanlardan birisinin kablosuz şarj olduğunu düşünüyorum. Apple, yeni nesil kulaklıklarında bu uygulamanın başlangıcını yapmış durumda. Trans-humanist yaklaşımla ilerleyen tüketici elektroniklerine kablolar düğüm atıyor ve aslında kablosuz teknolojilerin kullanımına BLE teknolojisi de adapte edilebilir olacak. Aynı zamanda perakende sektöründe tüketici alışkanlıklarının anlaşılıp, daha özelleşmiş hizmetler verilebilmesi de mümkün olacak. Perakendecilerin kendi mobil uygulamalarına bu teknolojiyi adapte etmesiyle birlikte, çevrimdışı mağazalarda alışveriş yapan insanların hareketlerine özgü reklamlar, kampanyalar yönlendirilebilir. Onun dışında afet durumlarında, acil arama ihtiyaçlarında zor durumda insanların bulunabilmesine yönelik uygulamalarda da kullanılabileceğini düşünüyorum. Geodo olarak, önümüzdeki ürün geliştirme sürecini tamamlayıp, B2B ve B2G yönlü hassas pozisyonlama ihtiyaçları için süreç inovasyonu sağlamayı hedefliyoruz. Aynı zamanda 1-1,5 yıl içerisinde de alanımızda güncel teknolojilerin adapte edilebilmesi adına, GeodoLabs’i elbette başlangıçta küçük ölçekli olacak şekilde geliştirip, marka değerini arttırmayı hedefliyoruz. Bizim faaliyet alanımızda genelde majör global oyuncular mevcut. Bu durum, rekabetçi fiyat anlayışını benimseyen yeni gelişen girişimler ve firmalar lehine bir fırsat olacaktır. Kısa vadede ise hedefimiz, 2021 sonuna kadar ürün gamımızı santimetre hassasiyetinde konum alabilen, piyasadaki farklılaşan ihtiyaçlara göre farklı özellikler barındıran 3 farklı form faktörde çeşitlendirmek. Ayrıca kendimizi anlatma fırsatı verdiğiniz için Connect’e çok teşekkür ediyorum. Bize ulaşmak isteyen mezunlar olursa efekart@gmail.com adresinden elimizden gelen desteği sağlamaya çalışırız. Herkese sağlıklı günler dilerim. Yalnız, yapılan analizlerin verimliliği için, bu uygulamaları olabildiğince çok vatandaşın doğru bir şekilde kullanması gerekiyor. Son kullanıcı hedefli mobil uygulama pazarında, son yıllarda müşteri edinme maliyetinde (CAC) görülen artışlar, aslında bu işin çok kolay olmadığını gösterir nitelikte. Yani Bluetooth ve yalnız kullanıcının isteğine bağlı çalışması tam bir çözüm olmayabiliyor. Daha sonrasında ise Google ve Apple, ortak bir API (standart çalışma arayüzü) ortaya koyarak, TTU uygulamalarının geliştiricilerine kolaylık sağlamayı hedeflediler. Fakat bu iki teknoloji devinin bu API’nin kullanılmasına yönelik şart koştuğu sıkı kurallar mevcuttu. Bunlardan bir tanesi, uygulamaların kişisel veri toplayamayacağına yönelikti. Böylelikle, vatandaşların veri güvenliği ve gizlilik kaygılarının minimize edilmesi hedefleniyordu. Yani etkileşimlerin nerede olduğuna dair de GPS’ten faydalanılamayacaktı. Aynı zamanda toplanılan veri sadece kullanıcı telefonlarında depo edilip, herhangi bir sunucu ihtiyacına gerek olmaksızın, kullanıcı cihazı bazlı sistemi teşvik ediyorlar. Tabii bu kısıtlamalar Fransa, Norveç ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde tepki topladı, çünkü aslında elde edilmesi beklenen veri, hastalığın yoğunluk gösterdiği bölgelerin de saptanmasıydı. Yukarıda da bahsettiğim üzere, TTU’ların bir başka yaklaşımı da kullanıcıların GPS verileri üzerinden analizlerin yapılmasına yönelikti. Aslında veri güvenliği konusunda en problemli yaklaşımın GPS olduğunu söyleyebiliriz; çünkü uydu sistemleri sayesinde kişilerin hükümetlerce ve operatör şirketlerince takip edilmesi ihtimali söz konusu olabiliyordu, hatta kişi akıllı telefon sahibi olmasa bile! Ama aynı zamanda GPS teknolojisi sapma payı (özellikle kapalı alan ortamlarda), analizlerin tutarlı yapılmasını engelleyecek boyutta olabilmekte. Yani her iki yaklaşımın da artıları ve eksileri mevcut… Siz CoroWarner ile nasıl bir teknik uyguluyorsunuz? Uygulamadan ve hedeflerinizden bahsedebilir miyiz? Fikrimiz ilk ortaya çıktığında biz de aynı şekilde Singapur’daki gibi Trace Together’ın sistemini benimsemiştik. Aslında kurumlara hitap etmeden önce biz de Sağlık Bakanlığı aracılığıyla vatandaşa ulaşılmasını hedeflemiştik. Böylelikle, aksiyon alımında kamu otoritelerinin kullanabileceği ve mahalle bazlı salgın yönetim sürecini sağlamak istiyorduk. Fakat bu durumda güçlü bir gizlilik stratejisi oluşturmamız gerekiyordu. Bilgi güvenliği kaygısının vatandaşta uygulamaya karşı oluşturacağı kaygıları ve churn rate’in (sakınma oranı) beklentimizin üzerinde olması ihtimalini öngörerek, ilk günden itibaren aramızda hukukçu bir kurucu ortağımız oldu. Farklı senaryolara karşın oluşturduğumuz açık rıza, aydınlatma ve bilgilendirme metinlerimiz mevcut. Aynı zamanda değer önerimizi de hukuki uygunluk ve güvenlik üzerine temellendirmiş durumdayız ve iletişimini buna yönelik gerçekleştiriyoruz. Birçok yeni ortaya çıkan startup gibi zamanla ürünümüzü pivot ederek, senaryomuzu ilk haline göre çok daha az veri ile efektif analizler yapabilecek bir pozisyona getirdik. İş modeli stratejimiz de evrildiğinden ötürü GPS, yaş, kronik hastalık verisi ihtiyacımız da kalmamış oldu. Yine de iletişim stratejimizi bu durumdan bağımsız olarak hassas bir şekilde sürdürüyoruz. Uygulamamızın son testlerini gerçekleştiriyoruz ve çeşitli çatı kuruluşlarla satış ve kanal görüşmelerimiz devam ediyor. Sağlık Bakanlığı ile salgın sürecinin başlarında yoğun bir şekilde iletişimimizi gerçekleştirdik ve şu an Hayat Eve Sığar uygulamasına fikri olarak elimizden geldiğince katkı sağlamayı hedefledik. Aynı zamanda belediyelerle görüşme halindeyiz ve onların süreçleri nasıl geliştirilebilir üzerine fikir akışlarımız sürmekte. Bu alanda merkezi sistem ve kullanıcı bazlı sistem arasındaki tartışmaya nasıl yaklaşıyorsunuz? Bu ikisi arasındaki farkı kısaca anlatabilir misiniz? Aslında ikisinin kullandığı teknoloji de aynı; fakat merkezi sistemde tutulan veriler sağlık otoriteleri gibi bir kurumun kontrolünde belli bir sunucuda tutulurken, kullanıcı bazlı sistemde ise vatandaşa daha fazla kontrol imkânı verilip, yönetici panellerine anonimbir ID ile veri gönderimini hedefliyor. Veri gönderimi ancak vatandaşın onayıyla söz konusu oluyor. Yani veriler lokal olarak telefonda depolanıyor ve virüs kapma şüphesi olanlara gönderilecek bildirimler de sunucudan değil telefona gönderiliyor. Özellikle Batı dünyasında iki sistem arasında büyük bir çekişme yaşanmaya başladı. Avrupa Birliği, sosyal devlet anlayışıyla bilgi güvenliğini ön planda tutup, kullanıcı bazlı sistemlerin kullanımı doğrultusunda regülasyonları öne çıkarıyor. Fakat bazı hükümetler de, sadece ilgili kişilerin bilgilendirilmesinden öte daha farklı risk yönetimi aksiyonlarının alınabilmesi adına merkezi sistemi destekledi. Merkezi sistemde, pandemiyi kontrol altında tutmaya yönelik daha fazla bilgi ve içgörü edinimi olacağına inanıyorlar. Bazı uygulamalar ise daha bu tartışmalardan önce ortaya çıktığı için yazılımmimarilerini güncellemeye başladılar. Temas Takip Uygulamalarının bu salgının yönetiminde önemli rol oynadığı kesin. Fakat tek başlarına etkili olmaları mümkün değil. Bu uygulamaların faydalı olabilmesi için öncelikle vatandaşın aktif kullanımı gerekiyor ve bunun yolu da kamu diplomasisini uygulamaktan ve geliştirmekten geçiyor. Vatandaşların hükümetlerine güvendiği ve gizliliğin tamolarak
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=