SEV Connect - Yaz 2020

CONNECT YAZ 43 PA N D E M İ V E S O N R A S I İnsanlık var olduğundan bu yana, ortalama her yüzyılda bir böyle bir pandemi ile karşılaşmış. Hatta “insanlık tarihi, insan ile virüslerin savaşı üzerine kuruludur” bile diyebiliriz. Enteresan olan; insanoğlunun, buna rağmen, ders alıp gerekli önlemleri alamamış olmasıdır. Biraz ders alınabilmiş olsaydı, örneğin Corona’nın önceki versiyonları üzerinden aşı çalışmaları başlatılabilir ve zaman kazanılırdı. Dünya bu durumda olduğu için neden ülkemizde gereken önlemler alınmadı diyemiyoruz. Ancak; böylesine büyük bir krize ekonomik anlamda çok zayıf yakalandığımız da bir gerçek. Rezervlerimizi bitirmemiş, dış borçlarımızı bu seviyeye getirirken borçlanma kabiliyetimizi bu kadar azaltmamış olsaydık, eminim krize karşı daha efektif önlemler alabilirdik. Devlet, var olan imkânları çerçevesinde katkıda bulunmaya çalıştığı için yapılanlar yeterli olamıyor. Bu dönemde sözlüğümden çıkarmak istediğim kelime: “Öteleme!” Bazı vergilerin, birtakım ödemelerin öteleniyor olmasının, şirketlerin 2020 bilançolarına olumlu bir katkısı olmaz. Sadece nakit akışının düzenlenmesine katkı sağlar; ki, zaten yapılan bir diğer şey de ilave kredi imkânı getirerek borçlanmayı, daha çok borçlanmayı sağlamak… Kısa çalışma ödeneği yararlı ancak yetersiz bir katkıdır ve bu yolla verilen katkı, ilerideki olası işsizlik fonu kaynağını tüketmektedir. Aynen para basılarak finanse edilen “günü kurtarma” aktivitelerinin, gelecekteki gelirimizi bugünden harcamak anlamına geldiği gibi… Sektör örgütleri ise kendi başlarına bir katkı sağlama imkânına ve gücüne, maalesef, sahip değiller. Alınması gereken önlemler “yapısaldır” ve kriz döneminde hızla alınamayacak kadar titiz, bilinçli, katılımcı ve doğru hedefe yönelik olmalıdır. Özetle; rüzgâra vermiş giden bir tekneyi fırtınada rüzgâra karşı üfleyerek kurtaramazsınız, tekneyi güçlendirmeniz, belki yelkeni değiştirmeniz veya motor gücüne geçmeniz gereklidir. Yeni normal ya da geçiş dönemi denilen önümüzdeki günlere ilişkin açıklanan kuralları nasıl değerlendiriyorsunuz? Açıklanan kurallar, başlayacağı söylenen uçuşlar, yapılan planlar… Her şey her an değişebiliyor. Aslında buna da çok şaşırmamak lazım, hiç kimse yaşadığımız bu kriz konusunda tecrübeli değil. Çoğunlukla “yaşa-gör” prensibine göre hareket ediliyor. Ve maalesef, zaten kıt olan kaynaklarımız hızla tükendiği için, ekonomik kaygılar sağlığın önüne geçmiş durumda. Bu durum çok korkutucu, umarım kötümser görüşteki bilim adamları haklı çıkmaz. Bizim için en büyük sorun belirsizlik. Hiçbir şeyin belli olmadığı ve alınan kararların sürekli değişebildiği bir ortamda, özellikle turizm sektöründeki bir şirketi yönetmek çok zor. Geçtiğimiz 3 ay içinde; sadece yurt dışında mahsur kalmış yurttaşlar için tahliye uçuşları gerçekleştirildi. Haziran ayı ile birlikte, az sayıda başlayan iç hat uçuşları ve oluşturulan “yeni normal”in kuralları çerçevesinde, çok az da olsa başlayan hareketlenmeye göre planlarımızı yaptık ve ofislerimizi tekrar açtık. İş veya tatil için seyahat edecek mezunlara acente, tur, konaklama tercihlerini yaparken nelere dikkat etmelerini önerirsiniz? Prestijli kurumlarla çalışsınlar. Kâr amacından önce şirketin itibarını düşünecek ve herhangi bir olumsuzluk halinde müşterisinin mağduriyetini giderecek acente, tur operatörü ve konaklama tesislerini tercih etsinler. Bu tercihlerinde, yapılan reklamlardan önce, kurumun tecrübesi, ortaklık yapısı ve piyasadaki itibarlı ismi rol oynasın. Alabanda Turizm özellikle kongre organizasyonlarında uzman bir kurum. Konaklama, tur ve tatil turizmi gündeme çok gelse de, kongre, fuar, konferans gibi etkinliklere yönelik pek konuşulmuyor. Bu alandaki durum nasıl? Bu konuda da öne çıkan kavram “güven”. Türkiye altyapısı, tesisleri, teknolojik seviyesi, yetişmiş işgücü ve bilgi birikimi ile etkinlik sektöründe dünyada en üst sıralarda yer alıyor. Bir de bunlara doğal, tarihi ve kültürel değerlerimizin harikalığını eklerseniz, uluslararası toplantılar için Türkiye’nin önüne geçecek bir başka ülke yok. Ancak; bütün bu olumlu duruma rağmen, maalesef, bu konuda çok kan kaybettik. Uluslararası organizasyonlar çok uzun soluklu olmak zorundadır. En az 3-4 sene önce destinasyon seçimi yapılır ve çalışmalara başlanır. Karar vericilerin ilk baktıkları konu ise o ülkenin geleceğine ne kadar güvenecekleridir. Siyasi ve dolayısı ile sosyal istikrar, ekonomiyi etkileyecek kuralların kısa vadede değişmeyecek olması, terör, doğal afet ve şimdi de salgın hastalıklar konularında sağlam önlemler alınıyor olması ve tüm bu konularda ülkeye duyulan güven, verilecek kararı etkilemektedir. Pandemi öncesinde de maalesef çok miktarda toplantıyı kaçırmıştık. Ya ülkemiz seçilmemişti ya da seçilmiş olduğu halde yarı yolda karar değiştirilip bazı toplantılar başka ülkelere alınmıştı. Bana göre; Türkiye, çok önemli bir turizm gelir kalemi olan bu konuda, yapabileceklerinin onda birini bile yapmıyor. Öyle müthiş bir potansiyel var ki, her şeyimizle bu konuya odaklanmalıyız. Şirketim Alabanda’nın en gurur duyduğum özelliklerinden birisi, 2004 yılında 1000 kişinin katıldığı uluslararası bir kongreyi Londra’da organize etmiş olmasıdır. Bu konuda bir ilki başardık. Kongre Londra’da, uluslararası dernek Chicago’da, katılımcılar dünyanın çeşitli ülkelerinden ve kongreyi organize eden şirket Türk… Daha sonra Londra, Berlin, Paris ve Viyana’da yurt dışı organizasyonlarımız devam etti. En büyük arzum, benzer büyük organizasyonların tekrar ve çok sayıda ülkemize gelmesi. “BU KRIZDEN AZ KAYIPLA ÇIKARSAK EMINIM GELECEK YILLARDA HAK ETTIĞIMIZ SEVIYEYE ULAŞACAĞIZ. FAKAT; DÜNYA SEYAHAT GERÇEKLEŞMELERININ COVID-19 ÖNCESI SEVIYESINI YAKALAYABILMESI IÇIN, MAALESEF EN IYIMSER ÖNGÖRÜLER 2023’Ü IŞARET EDIYOR.”

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=