SEV Connect - Yaz 2019
62 CONNECT YAZ Nesilden Nesile ÖZGEÇMIŞIMI YAZMAM ISTENDI. Özüm: TAC. Geçmişim: TAC, diyesim geliyor. Bunun dışında kayda değer bir şey yok geçmişimde. Kızım ve oğlum hariç… TAC bildim bileli benim için “Babamın Okulu”. Babam hep ağaç oldu, ben bir yaprak. O kapıdan girmek her zaman büyülü ve gizemli bir dünyaya adım atmak oldu. İlkokuldan sonra sınava girdiğim dönemde koleje kızlar alınmıyordu. Ben ortaokula Adana’da başladım. TAC’ye orta 3’te geldim. O zamanlar adı Özel Tarsus Amerikan Koleji’ydi. Özeldi gerçekten. O kapıdan içeri girmek her sabah… Eve dönmek istemezdim. Evde veya Tarsus’ta yapacak hiçbir şey yoktu. Ders çalışmaktan çok sosyal ortamı bırakmak istemezdim. Özeldi çünkü yaklaşık 30 erkek öğrencinin olduğu sınıfta üç ya da dört kızdık en fazla. Ama çok güzel dost olduk, kardeş olduk. Şu an bile benim için en etkin haber alma, mizah, gündem kaynağım TAC’83 sosyal medya grubu. Sevincimizi, üzüntümüzü birlikte paylaşılıyoruz. Özeldi, çünkü tekti. Sokakta yürürken kim kolejli belli olurdu. Benim için ayrıca özeldi, çünkü “Babamın Okulu”ydu, aynı zamanda iki erkek kardeşimin. Ben de özeldim. Çünkü 100 yıllık okulun ilk kız öğrencilerinden biri, sonra da ilk 11 kız mezunundan biriydim. ‘Kolejliler’ için sanki öncesi ve sonrası yok gibi. Mezun olduğu üniversiteden önce kolejden mezuniyetini anar hepsi. Kolej mezunuyum dediği zaman yeterlidir. Bütün kapılar açılır. Etikettir. Sizi tanımlar. Özetler. O özel dünyaya aittir her ferdi. Çok konuşmaya, anlatmaya gerek kalmaz. Bu aidiyet korunduğu sürece de özel olacak TAC. Okulu babamın okulu diye anmam sadece babammezun olduğu için değil. Nasıl sahiplenmişse okulu, bir hafta sonu okulun odunlarını istiflemeye yardım etmiştik birlikte. O zaman Stickler’da odun sobası yakılırdı. 80’lerin ilk yarısı… Hafta sonu bile arayan okulda bulabilirdi babamı. Mezunlar Derneği Başkanlığı yaptı uzun süre. Vakfa Başkanlık yaptı. En yakın çevresi, arkadaşları hep kolej mezunuydu. Hep gurur duydu, yakasında ve şimdi anlıyorum ki, kalbinde de hep TAC rozeti taşıdı. Onun için kolejliler hep ayrıcalıklı oldu. Kız kardeşini bile evlendirirken Rahmetli Tahsin Özbaşoğlu’nun (TAC’55) bütün diğer üstün meziyetlerinden önce kolej mezunu olması ‘kızı vermeleri’ için yeterli olmuş. Amcasının oğlu rahmetli Fatih Baykal (TAC’73) da kolej mezunuydu. Çevresindeki potansiyel herkesi kolejde okuması için cesaretlendirdi, destek oldu. Ve tabii üç çocuğu da, Ali, İlter ve bendeniz TAC’de okuduk. Bu nedenlerle benim, okuluma ait hissetmeyi, sonradan öğrenmem gerekmedi. Bu kavramlar hep hayatımızın içinde oldu. Belki de genetiğimize bile kodlandı. Üçüncü nesile de aktarıldı. Yeğenim Ege bu sene mezun oluyor TAC’den. Benim Yiğithan’ım ve Selin’imin de mezun olmasalar bile dört sene TAC kapısından geçmişlikleri, havasını teneffüs etmişlikleri, suyundan içmişlikleri var. İlkokulun bir kısmını SEV’de okudular. Bununla bile avunabiliyorum. Çocuklarım TAC’de okusun ve mezun olsun çok istedim. Yirmi yıl yaşadığım ve çok sevdiğim Ankara’yı sırf bu okulda okusunlar diyerek terk ettim. Ama dedim ya, ben bir yaprağım. Rüzgârla sürüklenirim. Rüzgâr nereye estiyse oraya gittim. Ağaca dönüşemedim… Üç yıl SEV İlköğretim’de öğretmenlik yaptıktan sonra kendimizi Mısır’da bulduk. Beş yıl uluslararası bir okulda öğretmenlikten sonra Amerika. Montessori 3-6 yaş okul öncesi eğitimi aldım ve burada çalışmaya başladım. Çocuklarım şimdi burada okuyor. Okulları bana TAC’nin 70’ler, 80’lerini hatırlattığı için biraz teselli oluyorum. Ama üç okul ve ülke değiştirdikleri için ilerde kendilerini nereye ait hissedecekler çok merak ediyorum. Her sabah onları okullarına bırakıp yoluma devam ederken okulumu, TAC’mi hatırlıyorum. Şimdi, burada, ait olmayı düşünüyorum. Ben ne kadar uzaklara da gitsem eve döndüğümde okulum orada. Her zamanki gibi güçlü. Baba gibi. Kökleri derinde. Dimdik ayakta, ağaç gibi. Aynı kapı, aynı gizemli dünyaya açılıyor her zaman. Dünyayı vaat etmeye devam ediyor. O kapının hâlâ orada olması ve 36 yıl sonra hâlâ o kapıdan aynı coşku ve heyecanla geçebiliyor olmak ne büyük mutluluk, ne güven verici bir duygu. Ağaç, yaprak demişken, “insan iyi bir ağaç seçerse, gölgesiz kalmaz.” demiş Cervantes. İyi bir ağaç seçmişiz. Gölgesinde daha uzun seneler yaşamak dileğiyle, hepiniz sevgiliyle kalın. YEŞIM BAYKAL (TAC’83) Ne kadar uzaklara da gitsem, okulumorada… Babamız bir ağaçtı. Biz onun yapraklarıydık. Birimiz savruldu gitti ama diğer ikimiz TAC ile nefes almaya devam ediyoruz. Torunları da yeni birer dal gibi TAC aşkıyla yaşıyor. Yeşim Baykal ve çocukları.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=