SEV Connect - Yaz 2019
30 CONNECT YAZ EVRENİN GÖZÜ: FERYAL ÖZEL OLDUKÇA YOĞUN gündemine rağmen Connect’in sorularını yanıtlamayı kabul eden Prof. Dr. Feryal Özel, okulu Üsküdar Amerikan’a gönülden bağlı mezunlardan biri. İki kızı ve eşiyle ABD’de Arizona’da yaşayan Prof. Dr. Özel, yerel saatle sabahın ilk saatlerinde evinde, biz de İstanbul’da akşamın ilk saatlerinde bilgisayarların başına geçiyoruz. Video görüşmeyle yaptığımız röportaj oldukça keyifli ve bilgilendiriciydi. Evrenin sınırlarından Üsküdar Amerikan’ın bahçesine, geriye doğru “uzay-zamanda” kısa bir tura çıkıyoruz. Feryal Hanım İstanbul’dan selamlar… Sizin için çok erken bir saat olmadı umarım? Yok, çok erken değil. Artık sabah 5’te kalkmaya alıştım. Kara delik fotoğrafını çekmeye çalışırken dünyanın dört bir yanındaki ekiplerle sürekli böyle video toplantılar yapıyorduk. Herkes için standart uygun saatler bulmak çok zor oluyor. Ama alıştım artık. Bir bilim insanını kapak konusu yapabilmek bizim için çok heyecan verici… Bilim camiasında tanınıyordunuz tabii, ama medyada da artık hayli popüler biri oldunuz… Popüler olmaya alışabildiniz mi? Popülerlik konusu önemli değil aslında. Türkiye’de olsun, dünyada olsun herkesin bu kadar ilgi göstermesi bizleri çok mutlu etti. Bizler, bilim için yıllardır uğraşıyoruz. Bilgisayarların önünde, laboratuvarlarda güzel bir sonuç çıkartıp, herkesi heyecanlandırabilmek çok güzel bir duygu. Ben ayrıca popüler bilim konuşmaları yapmayı çok seviyorum. Birçok belgeselde, haberde yer almıştım daha önce. Evet, kara delik fotoğrafı tüm dünyada farklı bir ilgi gördü. Ama asıl olarak bizim duyduğumuz o keşif heyecanı, bunu herkese hissettirebilmek çok güzel. S anıyoruz bu fotoğrafın geçmişi, 20 yıl kadar önce sizin de katkı sağladığınız fikirlere dayanıyor… Kara deliklerin varlığı bugüne kadar sadece matematiksel bir gerçeklik miydi? Sadece benim değil, birçok bilim insanın katkısı var. Ama 19 yıl önce, 2000’de, kütleleri büyük kara deliklerin, bizim çevremizde bulunan türdeki kara deliklerin ne tür görüntülerinin olabileceği, bunlardan ne öğrenebileceğimiz konusuyla ilgili bir makalem vardı. Kara deliklerin çevresinde hiçbir şey yoksa görüntüsünü alabileceğimiz bir şey de olmuyor. Çünkü ışık bile, kara deliklerden kaçamıyor. Ama çevreleriyle etkileşim içine girdikleri için, çevrelerinden gelen gaz kütleleri varsa, bunlar kara deliğe doğru giderken ısınıyor ve hızları artıyor, dolayısıyla ışık saçmaya başlıyorlar. İşte biz bunu kullanıyoruz fotoğrafı çekerken. Kara deliğin çevresini, bu ışık bulutu içinde bulmaya çalışıyoruz. Fotoğrafın çevresindeki ışık, kara deliği çevreliyor ve onun görmüş oluyoruz. İletişimbilimlerinde “fotoğrafı okumak” kavramı kullanılır. Örneğin 1968 yılında Apollo 8, Ay’ın yörüngesinden dünyanın ilk fotoğraflarını çekip gönderdiğinde de bu fotoğraf çok konuşulmuştu. Bu açıdan ilk “kara delik” fotoğrafını siz nasıl okursunuz? Bu, evrene dair bir anlayış geliştirmekle, kendimizi evrenin içinde görmekle ilgili. Dünyanın dışından ilk dünya fotoğrafının çekilmesi, evrendeki yerimiz nedir sorusunu da uyandırdı. Evrenin sırlarını bu tür fotoğraflarla yavaş yavaş çözerken, gerçekten kara deliklerin var olduğu ve ışığı yuttuğu bir evrende yaşıyoruz. Umarım kara delik fotoğrafının da olumlu bir etkisi olur. Dünyadan 55 milyon ışık yılı uzaktaki bir kara deliğin fotoğrafını çektiniz. Halen orada durmuyor olabilir mi? Aslında Einstien’ın rölativite (görecelilik) teorisinin temelinde, aynı andalığın olmaması yatıyor. Daha önce klasik fizikte, Newton fiziğinde, farklı mekânlardaki olayların aynı anda olabileceğini varsayarak teorilerimizi yazıyorduk. Işık hızının sonsuz olmadığını kabul ettiğiniz anda, aynı andalıktan vazgeçiyorsunuz zaten. Her şey relatif, yani nereden ne zaman görüldüğü göreceliliğe bağlı. M87’de (kara deliğin bulunduğu galaksi) tabii 55 milyon yılda bize ulaşana kadar, değişikliklerden geçmiş olabilir. 55 milyon yıl, bize çok uzun gibi geliyor, ama evren tarihinde o kadar da uzun bir zaman değil. Dolayısıyla çok büyük bir değişiklik olabileceğini düşünmüyoruz. Bildiğiniz gibi ışık sonsuz bir hızla hareket etmiyor. Hızlı da olsa belirli bir sınırı var. Bu nedenle uzak cisimlerden bize ulaşması vakit alıyor; bize vardığında, orada da zaman geçiyor. Bu fotoğrafın çekilmesini mümkün hale getiren Event Horizon Telescope'den, yani Olay Ufku Teleskobu projesinden biraz bahseder misiniz? Projenin yürütülmesi çok zordu gerçekten. Sadece insan sayısı olarak değil, ki 200 kişiyi aşmıştık. Asıl mesele teleskoplarımızın dünyanın sekiz farklı yerinde olması ve onların senkronizasyonun sağlanmasındaydı. Tüm teleskopları atom saatleri kullanarak aynı anda çalışabilir hale getirdik. Güney Kutbu’ndaki teleskopla Arizona’daki, Hawaii’dekiyle İspanya’daki aynı anda gözlem yapıyordu. Büyük bir koordinasyonun yanında saat farklarıyla uğraşmak gerekiyordu. Nihayetinde insanlardan oluşan bir deney grubu ve işbirliği projesi bu. Bir toplantı yapacağız diyelim, Japonya’da saat kaç, Hawaii’de kaç? Yani insanlar için gecenin 2’si, 3’ü olmadığı saatler bulmak çok zor oldu. Ben saat sabah 5’te kalkmaya alıştım. Gece saat 11’de toplanıyoruz ve bari gecenin 2’si olmasın diyoruz artık. Bir de, bu kadar insanı aynı anda bir araya getirdiğinizde, kişiler arasındaki ilişkiler de bazen öne çıkıyor. Yani çok farklı yerlerdeki insanlarla aynı anda toplanmak, çalışma kültürü açısından da ilginç bir sosyal deneye vesile oldu. “Eğer büyük hedefleriniz varsa, garanti zorlandığınız dönemler, tökezlediğiniz dönemler olacak. Önemli olan tökezlemek değil, sizi yavaşlatan bir şey olduktan sonra tekrar yola devamedebilmek.”
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=