SEV Connect - Sonbahar 2020
24 CONNECT SONBAHAR Geçtiğimiz yıl Northern Illinois Üniversitesi tarafından Distinguished Teaching Professor unvanıyla ödüllendirildiniz. Bu unvanın nasıl bir anlamı var, size neler hissettirdi? Doğrusu çok gurur verdi ve mutlu etti beni; çünkü birincisi, bu bir profesör olarak alınabilecek en büyük ödül. İkincisi, beni aday gösterenler de, bu ödülü neden hak ettiğimi ayrıntılı olarak belgeleyenler de, artık kendileri de bilim insanı ya da eğitmen olan öğrencilerim ve meslektaşlarım. Eğitim felsefemin onaylanması, emeklerimin takdir edilmesi çok sevindirici. Tahmin edersiniz ki, kimi Amerikalı öğrenciler kendi dillerini ve dilbilimini bir yabancıdan öğrenmekten pek hoşlanmayabiliyorlar; tabii özellikle zayıf ya da düşük not aldıklarında. Bu nedenle yabancı kökenli bir eğitmen olarak bu ödülü almak ayrıca özel bir durum oldu. Öğretmenlikte başarılı olmamda en büyük etkenin, çok küçük yaşlarda öğrenmeyi öğreten bir ailem ve UAA gibi okulumun olmasıdır, diye düşünüyorum. UAA’nın, eğitimi bir misyon olarak görmemde ve öğrencilerime sadece yol gösteren ve öğreten değil de, onlarla öğrenen ve onların her yönden gelişmesine örnek olan bir eğitimci olmamda yeri çok büyük! Şunu öğrencilerimle de sık sık paylaşıyorum: UAA’da öğrenciyken, saat dörtte okuldan ayrılırdım, ama çok sevdiğimi öğretmenlerim; Miss Bentley (yanılmıyorsam, Miss Bentley benim çalıştığım üniversitemden mezunmuş), Mr. & Mrs. Scott ve daha niceleri okulda kalırlardı. Binlerce kilometre öteden, beni eğitmek için gelmiş öğretmenlerimin kendi ülkeleri ve evlerinden bu kadar uzakta olmaları, her gün okuldan çıkıp gerçek evlerine, yakınlarına gidememeleri beni çok duygulandırırdı. Şimdi de ben, ülkemden ve yakınlarımdan binlerce mil ötede, Amerikalı ve başka ülkelerden gelmiş öğrencileri eğitmek için buradayım. Bu anlamda, UAA’da edindiğim misyonu, bu halkayı tamamlayarak sürdürüyor ve borcumu ödüyorum diye düşünüyorum. Öğrencilerime de aynı misyonu vermeye çalışıyor ve eğitmen olarak ya da kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla dünyaya hizmet etmeye teşvik ediyorum. Bir gün herkes, SEV Okulları misyonuyla donanmalı bence! Chomsky gibi dilbilimin kutuplarından biriyle çalışmış, gelişmeyi bir dilbilimci olarak. Emojiler için kimileri, “5 bin yıl önce resim ve hiyerogliflerden oluşan yazı diline dönüş mü bu” diye soruyorlar. Oysa emojilerin işlevlerinin, imlayı aşan, söylemi zenginleştiren bir niteliği olduğunu saptadık. Bu anlamda sözlü dilin destek aldığı vurgular, ses tonlamaları, jestler ve mimikler olmaksızın işlev gören standart yazının tersine, serbest bir ortamda gelişen sosyal medya dili, emojilerle bu eksikleri kapatmaya başladı. İletişimi geliştiren dilin kullanımında yaratıcılığı teşvik eden her şey gibi bu gelişmeleri de kucaklamalı, araştırmalı, anlamalı ve kullanmalıyız! Çok önemli eserleri Türkçeye çevirmiş bir akademisyen olarak, bugün sıkça gündeme gelen yapay zekâ temelli (OpenAI’nin GPT-3 gibi) dil işleme/ metin dönüştürme teknolojileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Dil, alfabe ve matbaa teknolojisinden sonra yapay zekâyla daha çetin bir kalıba mı girecek? Sizce yapay zekânın günlük dile ve edebiyata nasıl etkileri olabilir? Acaba artık insana özgü olan ve insanın yarattığı yazı dili bitiyor mu, diye kaygılar var. Dili biz yaratmadık: Sözlü dil doğaldır. Oysa yazıyı icat eden bizleriz. Yazı bir teknolojidir ve yazıyla başlayan bütün dil teknolojileri, dille ürettiklerimizi zaman ve mekânın ötesine taşımayı amaçlar. Yeni AI, yapay zekâ programları ise, “insanın bilişsel olarak yaptıklarını teknolojiye de yaptırabilir miyiz” çabasının ürünü. Değindiğiniz Open AI GPT-3, devasa bir yazı bankasından öğrendikleriyle bir yazarın ya da şairin yazdıklarını yeniden yazabiliyor ya da çevirebiliyor büyük oranda. İnsanın bilişsel üretim gücüyle yapay zekânınkini karşılaştırmamızda, şu bilgi bize yardımcı olabilir; nörodilbilim çalışmalarında, yaratıcı kurgu ya da bilimsel yazı yazmanın, beynin sadece dille ilgili sol yarısını değil, tüm beyni çalıştıran bir edim olduğu saptandı. Bu nedenle yazı yazmak, piyano çalmak gibi sürekli yapılarak uzmanlaşılan bir konu. Küçük yaştaki edinim sürecinde, dilin kendisi de doğrudan maruz kalınarak geliştirilir, ancak bu bilinçli bir süreç değildir. Yazı ve yaratıcılık ise bilinçli bir süreç. Bu nedenle AI sistemleri büyük bir veri tabanını kopyalayarak yazıyı taklit edebiliyor, ancak yeni bir TV’nin dil bilime etkileri üzerine yazmış bir bilim insanı olarak sizi bulmuşken, güncel teknolojiler üzerine yorumlarınızı almak isteriz. Teknolojiyle hayatımıza giren yeni medya ortamlarının (sosyal medya, Youtube, Twitter gibi) diller üzerinde nasıl etkileri oluyor? Bu etkilere nasıl yaklaşmalıyız? Emojilerden, kısaltmalardan dili bozdukları için “nefret” etmeli miyiz? Dilin olduğu gibi korunabileceğini sanan tutucu yaklaşımları bilimdışı buluyorum. Dilin geliştiği her ortamı kucaklamamız gerektiğini düşünüyorum. Speech community dediğimiz dil toplulukları, eskiden belli coğrafi sınırları içinde yer alırken, sosyal medyayla küreselleşti ve sözlü dilin yazıyı kullanarak gelişmesine ölçülemeyecek bir hız kazandırdı. Sosyal medya; canlı, yaşayan ve gelişen konuşma dilinin, kalıplaşmış olan yazı dilinin alanına girdiği ve büyük bir zafer kazandığı bir ortam. Bu nedenle, büyük bir coşkuyla karşılıyorum bu Sınır Ötesi Akademi “ÜAKL’deki eğitimimin akademik kariyerime çok büyük etkisi oldu. Öncelikle iki dilli eğitim ufkumu açtı. Genel olarak öğrenmeyi ve öğretmeyi sevmemin de, merak etmenin ve soru sormanın, sorulara cevap aramanın heyecan ve keyfini de ÜAKL’de tattım.”
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=