SEV Connect - Sonbahar 2019
KÂĞIDIN SANATA DÖNÜŞÜMÜ Merve Besler Dündar (UAA’86) Bugüne kadar birçok karma sergiye katılan Merve Besler Dündar, ilk kişisel sergisini “Hangisi Ağır, Hangisi Gerçek” adıyla açtı. Sergide, sanatçının kâğıdın farklı formlarını kullanarak ürettiği eserler yer aldı. 8 CONNECT SONBAHAR Kariyerinizden ve sanat çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz? Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde okudum; finans ve turizm gibi birkaç farklı sektörde çalıştım. Lisede iken Mahir Güven’in eğitmenlik yaptığı Çizgi Sanat Atölyesi’ne gidiyordum. Daha sonra da Başak Avcı, Nurettin Erkan, Orhan Taylan, Mehmet Güleryüz’ün atölyelerinde çalıştım. Bunun yanı sıra Emre Zeytinoğlu, Serap Yüzgüller ve Ali Akay’ın seminerlerine katıldım. Uzun bir süre de Atilla Erdemli’nin Felsefe Tarihi seminerlerine devam ettim. Bunlara rağmen formal bir eğitime ihtiyaç hissettiğim için Yeditepe Üniversitesi’nde Plastik Sanatlar yüksek lisansı yaptım. Aynı dönemde Salzburg Güzel Sanatlar Akademisi’nde Irina Nakhova’nın atölyesine katıldım. Tüm bu süreç içerisinde birçok karma sergide yer aldım. “Hangisi Ağır Hangisi Gerçek” ise benim ilk kişisel sergim. “Hangisi Ağır Hangisi Gerçek” sergisinin fikri, tekniği ve sanatseverlere mesajı hakkında neler söylemek istersiniz ? Bu sergideki işler, kâğıdın farklı formlarını kullanarak, eş zamanlı ürettiğim, Gencer Uçar küratörlüğünde sergilenen “Birikenler” ve “Taş- ı-yorum” serilerinden oluşuyor. “Birikenler” serisi, zihnimi meşgul eden kelimelerin dışavurumu; kesilmiş küçük kelime yığınlarından oluşan kolajlar. “Taş-ı-yorum” ise kâğıt hamurundan oluşturulmuş taş formunda heykellerin yer aldığı bir yerleştirme. Bu çalışmanın içinde Kaan Işık’ın “Falling Rocks Through Reality” isimli ses tasarımı da var. Aslında bu işlerin başlangıcı, 2016 ortalarına dayanıyor. O dönemde birçok kişi gibi ben de ülkeye hâkim olan durumdan çok fazla etkileniyordum ve herkesin kelimelere, kavramlara çok farklı anlamlar yüklediğini ve bunun sonucunda kendi gerçekliğini oluşturduğunu fark ettim. O kadar büyük anlamlar içeren kelimeler, kavramlar ortaya saçılıyor ve herkes bunları o kadar farklı ve kendine göre anlamlandırıyordu ki, bu kelimeleri biriktirmeye ve sorgulamaya başladım. Kelimelerin ve kavramların değişen anlamları, algı ve gerçeklik konuları üzerine düşündüğüm bir dönemdi. Aynı dönemde, Karadeniz yaylalarına giderek özlemle beklediğim doğa yürüyüşü turuna çıkmıştık. Yüksek yaylalar, parçalanmış taşlarla doluydu. Bir yandan müthiş bir manzara oluştururlarken, bir yandan da benim içinde bulunduğum ruh halinin metaforu gibiydiler. Seyahat dönüşündeyse, tam olarak nedenini dahi anlamlandıramadan, kâğıt hamurundan taş formunda heykeller üretmeye başladım. Kaya gibiydiler; ben onlara taş- kaya diyordum, ama aslında elinize aldığınızda gerçek olmadıklarını anlıyordunuz. Bu işler benim gerçekliğin algılarımız ve duygularımız tarafından nasıl şekillendiği ve dolayısıyla da ne kadar manipülasyona açık olduğu konusundaki sorgulamalarımı daha da pekiştiriyorlardı. Ayaküstü
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=