SEV Connect - Sonbahar 2019

CONNECT SONBAHAR 67 ilerleyince öğrencilerimin çocukları da benim torunlarım gibi oldu. Yani 1970 yılında Levent’teki Özel Yıldız Koleji’nde öğretmenliğe başladım. Okulun sahibi ve müdürü olan Hulusi Kuzucu’dan öğretmenliği öğrendim. Nur içinde yatsın. O okuldan ilk öğrencilerim olan Nimet, Nurten, Mualla, Nurcan Kaynak, bugün de beni arayıp sorarlar. Üsküdar Amerikan Lisesi’nde çalışmaya nasıl başladınız? Fakülteden arkadaşım olan Ayla Kaytaz bebeği olacağı için okuldan ayrılmak istemiş. Okul idaresi, yerine çalışacak bir öğretmen sorunca, Ayla’cığım da beni önermiş. Yıl, 1974… Emirgan’dan her sabah Bağlarbaşı’na git, akşam dön. Kolay değildi ama Üsküdar Amerikan’ın da çok bilinen bir adı vardı. Ücreti de daha iyiydi. Her gün üç vasıta değiştiriyordum. Olsun… Okuldaki ilk günlerinizde neler hissettiniz? Sizce nasıl bir okuldu? Amerikan Koleji, öğretmenlerine özgürce çalışma ortamı yaratan bir Edebiyatla ilişkiniz nasıl başladı? Öğretmen olmaya nasıl karar verdiniz? Edebiyat sevgim önce ağabeyim Arif Dinçer’den kaynaklanır. Sonra da İstanbul Kız Lisesi’ndeki Hadiye Candan hocamızdan… Anadoluhisarı’ndan gelirdi Cağaloğlu’ndaki okula. Ben de hocamız için derdim ki: “Hadiye Candan / Buklesi yandan / Geliyor Hisar’dan”. Ağabeyim, Kuleli Askeri Lisesi’nde okuyordu. Hafta sonları da izinli olarak eve geliyordu. Onun bir şiir defteri vardı. Bana o şiirleri okumamı önerirdi. Hiç unutmam, adı Çirozname’ydi, okuyunca çok gülmüştüm ama şiiri de sevmiştim. Lise son sınıftayken Hadiye öğretmenim gibi bir edebiyat öğretmeni olmak istiyordum. Küçük bir şey daha ekleyeceğim: Dilbilgisini ilkokul öğretmenim Ömer İlter sevdirmişti bana. Fakültede okurken (İÜ Edebiyat Fakültesi) de sevgili öğretmenim Ord. Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat bu sevgiyi yüceltmişti. Hatta beni “Sınıf Çavuşu” yapmıştı. 1964 yılında hocam Rahmeti Bey, öteki âleme göç etti. Ben, bitirme tezimi kendisinden alacaktım. Olmadı. Okulu terk ettim. Ailem hiçbir şey demedi. 1965’te de babam öldü. Gel de yanma!.. Okula neden gideyim ki!.. Erkek kardeşimHüseyin, Teknik Üniversite’de okuyordu. Bana dedi ki: “Gel senin okuluna gidelim, şebekeni al, otobüse ucuza binersin.” Okula gittik… Türkoloji katına çıkmak istedim. Çıktık. Rahmeti hocamın odasının kapısı açıktı. Ben, korka korka ve ağlayarak kapıya yaklaştım. Hocamın masasında başka biri oturuyordu. Beni kapıda ağlarken görünce “Gel bakayım sen, gel, neden ağlıyorsun?” diye sordu. Ben de Rahmeti hocamı anlattım. Bana şunları söyledi: “Sen, hocanın yattığı yerde rahat uyumasını istiyorsan, hemen mezun olmalısın.” Bunları söyleyen kişi, sevgili hocam Prof. Kemal Eraslan’dı. Mezuniyet tezimi Prof. Muharrem Ergin hocamdan aldım. “Gül û Nevruz” mesnevisi… Mesnevi, Çağatay sahası ürünüydü ve şairi de Lütfi’ydi. Laleli Kitaplığı’nda bir nüshası varmış. Bir nüshası da British Kitaplığı’ndaymış. Londra’dan o nüshayı da istettik, Süleymaniye Kütüphanesi aracılığı ile. Günlerim Süleymaniye Kütüphanesi’nde geçmeye başladı. İki nüshayı karşılaştırmalı olarak inceledim. Uzatmayayım, 1970 yılında mezun oldum ve fakülte dekanı Prof. Cahit Tanyol’un odasında yemin ederek diplomamı aldım. Sonradan, Kemal Eraslan ve Cahit Tanyol’un torunlarına emeğimin geçmesi de güzeldi. Yıllar okuldu. Yıldız Koleji’nde pazartesi ve cuma günleri İstiklal Marşı’nı ben söyletirdim. Üsküdar Amerikan’da da ben söylettim. Öğrenince şaşırmıştım, okulun Türk müzik öğretmenine o günler ders konulmamış. Öğrencileri yarına hazırlamak için öğretmenle öğrenci arasında bir samimiyet vardır, ama laubalilik yoktur. Öğrencilerim arasında hiçbir zaman ayırım yapmamışımdır. Ailelerini tanımam. Kurul toplantılarında daima öğrenci tarafını tutarım. Küçük bir anı: Okulumuza spor dalında birincilikler kazandırmış bir oğlumuz vardı. Yakın bulup bana söylediği için annesinin ağır hasta olduğunu biliyordum. Kurulda, İngilizce’den bütünlemeye bırakmak istediler. Kalması için ısrarla parmak kaldıran kimdi? Mr. Hill… Okulun spor öğretmeni. Yuh olsun dedim, isyan ettim. Kurtuldu çocuk. Öğrencilerinizle aranız nasıldı? Sizi, birçok mezun "unutulmaz" öğretmenlerden biri olarak görüyor. Neden sizi bu kadar seviyorlar? Öğrencilere karşı son derece sabırlı ve hoşgörülü oldum. Bağışlayıcı olmak çok eğiticidir… Edebiyat dersleri insanları ve toplumu yansıtırken dersler de verir. O yıllarda okulda Türk Sanat Müziği Korosu kurduğunuzu duyduk. Almanca öğretmeni Ağavni Yezegel ile öğretmenler odasında bazen söylerdik. Bir toplantıda ben şarkı söyledim. Akademik Dean olan Miss. Canfield yanıma geldi ve “Leman Hanım, bir koro kurar mısınız okulumuzda?” dedi. “Bu işin kuralları var. Ders alırım, öğrenirim, çocuklara da öğretirim” dedim. Değerli hocam Rüştü Eriç’ten ders aldım. İlk beste de Hafız Post’tan “Gelse o şuh meclise nâz ü tegafül eylese” oldu. Sevgili öğrencilerimle cuma günleri öğlen tatilinde Study Hall’de çalışıyorduk. Öğrencilerimin hepsi de çalışmaya geliyorlardı. Bu çabaların sonuçlarını mezuniyet törenlerinde sahneye çıkıp alkış olarak alıyorduk. 10 Kasım günlerinde Atatürk’ün sevdiği şarkıları ve türküleri söyleyerek, Atamızı sevgiyle anıyorduk. Eski eşiniz, yazar Necati Tosuner’in öykülerinden birinde (Bir Tutkunun Dile Getirilme Biçimi) adı geçmese de Üsküdar Amerikan öğrencileri ve öğretmenleri var. Bu hikâyedeki gibi, 1984 mezunlarıyla özel bir bağınız oldu mu? 1979 yılında son sınıf öğrencilerim, önceki Leman Dinçer Tosuner, günümüz edebiyatının önemli kalemlerinden Necati Tosuner ile evlendi (üstte).

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=