SEV Connect - Sonbahar 2019
CONNECT SONBAHAR 55 katedraller, tarihi binalar çok ilgimi çekiyordu. O nedenle İngiltere’ye gittim ve Mimarlık Tarihi okudum. Bir yandan da Sivil Toplum Kuruluşları’nda gönüllü çalışmaya başladım; meslek olarak istediğim konuyu da orada fark ettim. Binaların tarihini yazmak yerine, doğru yöntemlerle geleceğe aktarmak istedim. Son sınıftayken hocalarımdan biri, birkaç katedral fotoğrafı gösterdi. Büyük ve ihtişamlı, ancak çok bakımsız Ortaçağ kiliseleriydi. “Çok güzellermiş, korumak lazım” dediğimde, “Bunlar Türkiye’de, oraya git” dedi. Meğer Artvin’deki Gürcü katedralleriymiş. O katedrallerin peşinden, bu tür risk altındaki kültürel mirası korumak amacıyla Türkiye’ye döndüm. Türkiye’ye döndükten sonra hemen sahada mı çalışmaya başladınız? Döner dönmez Sabancı Müzesi’nde çalışmaya başladım, yetişkin eğitimi sorumlusuydum. Sabancı Müzesi, Emirgan’da. Emirgan’ın biraz üstü Reşitpaşa ve çok farklı sosyokültürel yapıya sahip kişilerin yaşadığı bir yer. Onların müzeye gelmesini teşvik etmek için “Komşu Günü” düzenledim. Kahvehanelere, berberlere gidip davetiyeler dağıttım. Aynı şekilde taksi duraklarına gidip taksicileri müzeye davet ederek “taksici günü” düzenledim. Bir taksicinin, müşterisini müzeye götürürken “ben de o sergiyi gördüm” demesi, çok önemli bir toplumsal dönüşüm aslında. Çalışırken bir yandan da mimari korumada ve özellikle yeniden işlevlendirmede kullanılan üslubun, yapıların hafızasını nasıl manipüle edebildiği üzerine bir doktora tezi yazdım. Tez bitince üniversitede ders vermeye başladım, yardımcı doçent oldum. Ders vermek ve araştırmak dışında, koruma alanında, sahada da bir şeyler yapmak istediğim için fonları incelemeye, projeler yazmaya başladım. “70TK Tatavla’dan Kurtuluş’a Bir Semtin Dönüşümü” adlı sergi de fon aracılığıyla mı hayat buldu? Aslında bu sergi, iki senelik bir araştırma projesinin son ayağıydı. Kültürel alanda yatırımlar da yapan Robert Bosch Vakfı, zaman zaman fon çağrıları yapıyor. KMKD olarak, Tatavla’nın Kurtuluş’a dönüşmesi üzerine hem mimari hem de sözlü tarih çalışması yapacak bir proje önerdik. Araştırmanın ayrıntılarının sunumunu bir sergi olarak gerçekleştirecektik. Tatavla süreci böyle başladı. Eskiden bu semtte yaşayanlarla sözlü tarih çalışması yaptık. Bu çalışma sonucu ortaya çıkan mekânları haritalandırdım. 1990’lı yıllara ait fotoğrafları buldum, sonra o binaların bugünkü hallerini fotoğrafladım. Mekânlar üzerine farklı arşivlerde çalışmalar yaptık. Çok hızlı dönüşen ve eskinin izlerinin olmadığı bir semt Kurtuluş. Bazen insanlar gider binalar kalır, bazen de tam tersi olur. Kurtuluş’ta ise hem insanların hem de binaların pek çoğu artık yok. Sergiyi, 2003 yılında, öğrenci kalmaması nedeniyle kapanan Kurtuluş Rum İlköğretim Okulu’nda yaptık. Ziyaretçileri çok duygulandıran bir sergiydi; “travma sergisi mi yaptık acaba?” diye düşündüğüm zamanlar bile oldu. Çünkü orada yaşayanlar eskiyi, özellikle 1955 ve 1964’te yaşanan sert dönemleri hatırladılar. Serginin, Atina’dan bile ziyaretçileri oldu ve beklediğimden daha büyük ilgi gördü. Serginin Atina ayağını oluşturmaya bu süreçte mi karar verdiniz? Serginin ardından yaptığımız işi bir adım öteye taşıyabilmek için Bosch Vakfı’ndan ek fon istedik. Tatavla’dan gidenlerin çoğu Atina’da yaşıyor, oradaki arşivleri incelemek ve gidenlerle sözlü tarih çalışması yaparak, hikâyeyi doğru bir şekilde tamamlamayı amaçladık. Böylece fonu aldık ve Atina’ya gittik. Orada, Tatavlalılar Derneği ve İstanbullular Vakfı var, onlarla görüştük. Belediyenin arşivlerine girdik; 64 olaylarına Atina Belediyesi’nin verdiği tepkileri okuduk, mesela. Birtakım kişisel arşivleri inceledik; yaşayan en yaşlı Tatavlalı, Niko Kürkçüoğlu, Atina’da. Onunla söyleşi yapıp, Atina’ya gidince kurduğu kütüphanede incelemelerde bulunduk, her şeyini bizimle paylaştı. Tüm yeni bilgilerle içeriği zenginleştirerek, sergiyi bu sefer İngilizce ve Yunanca olarak açtık. Onlarca kişiye teşekkür ettiğimiz bir çalışmaydı. Türkiye’deki hafıza pratiği özellikle unutturmak üzere, yani hatırlanması istenmiyor, unutun deniyor. Onun için bu konular üzerine çalışmak çok daha fazla önem taşıyor. Dolayısıyla bu proje bana vicdanen de çok iyi geldi. KMKD’nin kurucuları arasındasınız. Derneğin çalışmaları hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz? KMKD, Anadolu’da yaşamış toplumların yarattığı kültürel varlıkların, Türkiye’nin • • • Kültürel Mirası Koruma Derneği, Mardin'de uzun süredir yürüttüğü çalışmanın bir ayağı olarak 3 Ekim'de sergi açmayı planlıyor. Pekol, serginin çok ayaklı bir projenin sadece bir bölümü olduğunu söylüyor.
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=