SEV Connect - Sonbahar 2018

CONNECT SONBAHAR 59 EDEBI BIR ESERI kendi anadiliyle okumayı tercih eden geniş kitleler, yazarla ilgili kanaatlere de çevirinin iyi yapılıp yapılmamasıyla varabiliyorlar ancak. Diğer bir ifadeyle, yazarın kaleminin gücü çeviriye de yansıtılmamışsa veya anlatmak istediği doğru şekilde aktarılmamışsa, o kitabın ve tabii yazarın okur tarafından tanınmasının önü de kapatılmış oluyor. Bugün Márquez’den Auster’e, Jack London’dan Doris Lessing ve Nadine Gordimer’e dünyanın önde gelen yazarlarının eserlerini, sanki Türkçe yazmışlarcasına okuyabiliyorsak eğer, biraz da çevirmeni sayesinde. 61 yıldır bu mesleği yürüten; yaptığı işe gösterdiği hassasiyet ve ilkeleri nedeniyle, çevirdiği kitapların yazarları kadar takdir toplayan bir isim Seçkin Selvi. Adına edebiyattan tiyatroya, gazetecilikten öğretmenliğe kadar birçok alanda rastlayabileceğimiz Selvi, bugün eğer bu mesleği yapıyorsa, bunda Üsküdar Amerikan’da aldığı eğitimin ve çeviri öğretmeni Seniye Pakalın’ın büyük rolü olduğunu belirtiyor. Dilerseniz, biraz gerilerden, okul yıllarınızdan başlayalım. Üsküdar Amerikan Lisesi’ne girişiniz nasıl gerçekleşti? Üsküdar’a gelişim ilginçtir. Babam, Ankara Numune Hastanesi’nde doktordu. Babamın yakın dostu Operatör Doktor Nimet Taşkıran’ın kızı, -Ara Gürel’in son eşi- Suna Taşkıran, Arnavutköy’de okuyordu. Ben de Arnavutköy’de okuyacaktım. Ama Nimet Amca, “Orada 77 adlı partiler veriliyormuş, erkek kolejinin öğrencileri de geliyormuş” dedi. O dönemde aileler, her ne kadar aydın olsalar da biraz daha kapalı ve korumacıydılar. Nimet Amca’nın sözleri üzerine benim Üsküdar Amerikan’a gitmeme karar verdiler. İyi ki o kararı vermişler. Hayatım çeviriyle uğraşarak geçti, bir yandan da editörlük yapıyorum. Çeşitli okullardan mezunların yaptığı çeviriler geliyor. En iyi İngilizce hâlâ bizim okulda öğretiliyor. Ben çok şanslıydım, efsanevi bir çeviri hocamız vardı; Seniye Pakalın. Hep söylerim, ekmek paramı onun sayesinde kazanıyorum. Hukukçuydu, bize de tercüme dersine geliyordu. Onun öğrettiği temel o kadar derine işlemiş ki, hâlâ o şekilde gidiyor. Küçük yaşta ailenizden koparak İstanbul’a geldiğiniz için zorluk çektiniz mi? Babamın birkaç arkadaşının kızı orada okuyordu. Ablam ve teyzelerim de İstanbul’daydılar, o nedenle fazla zorluk çekmedim. Daimi yatılıydım ve bunun çok faydasını gördüm. Kız kardeşlerim ailemin yanında okudular ve benim kadar ayaklarının üzerinde duramadılar. Ailenin yanında olmakla, yaşamın sorumluluğunu üstlenmek farklı bir şey… Yalnız olunca ne yapacaksınız, kendiniz yapıyorsunuz. Okul günleriniz nasıldı? Okul pek hoştu. Biz sınıfta 15-20 kişi kadardık ve daimi yatılıydık. Okul, o zamanlar bugünkü gibi resmi bina havasında değildi; mor salkımlar, erguvanlar vardı… Chapel vardı mesela, o yıkılmış. Reunion’larda gidiyorum ve okulu tanıyamıyorum. Bornozlarımızı giyerek, yatakhaneden öndeki kırmızı binaya, hamama giderdik. Kurnalı bir hamamımız vardı, hâlâ var mı, bilmiyorum… Yatılı öğrencilerin bir rutini vardı. Cumartesi günleri, öğretmenin de biletini alma koşuluyla Beyoğlu’nda bir sinemaya gidilirdi. Üsküdar’dan daha ziyade Kabataş’a, ara sıra da Beşiktaş’a geçer, oradan sinemaya gider, sinemadan çıktıktan sonra aşağıya, Karaköy’deki Baylan’a yürünür, Kup Griye yenir, ondan sonra da vapura binilerek Üsküdar’a geçilirdi. O gün kurulan arkadaşlıklar hâlâ sürüyor. Arkadaşlarım, ayda bir kez toplanıyorlar, bense çalıştığım için senede bir ya da iki kez katılabiliyorum. Ama Reunion’lardan sonra bir geleneğimiz oluştu, Reunion’u takip eden günlerde, üç ya da beş günlüğüne bir yerlere gidiyoruz. Bodrum’a, Büyükada’ya ve Kıbrıs’a gittik. Profesyonel olarak çevirmenliğe 60 yıl önce, bir tiyatro oyunuyla başladınız… 60 değil, 61 yıl önce. Güner Sümer, benim çocukluk arkadaşım. Çocukluğumuzda sürekli tiyatroya giderdik. Ankara’da tiyatro, bir sosyalleşme aracıydı. Sene başında bütün oyunların ve operaların biletleri alınırdı. Şimdi kalmadı o adet. Okulu bitirip döndüğümde, Ankara’da Sahne Z diye bir tiyatro kurmaya karar verdik. İlk özel tiyatroydu. Güner, “Şu oyunu bana çevirir misin” dedi. William • Seçkin Selvi, hem tiyatro hem de çeviri tozu yuttuğunu, bu sebeble tam 61 yıldır ne sahneden ne çeviriden de koptuğunu söylüyor. Saroyan’ın “Hello Out There” oyunuydu. “Merhaba Dışardaki” diye çevirdim. Bu, tiyatro tozu yutmak gibi bir şey; hem tiyatro tozu hem de çeviri tozu yutup ikisinden de kopamadım. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudunuz. Gazetecilik, yazarlık, editörlük yaptınız. Kariyeriniz nasıl şekillendi? Dil Tarih Coğrafya’ya girdim ama mezun değilim, çünkü evlenip okulu bıraktım. Üniversite diplomam olmamasına rağmen üniversitede 15 yıl ders verdim. Devlet sektöründe de çalıştım; Etibank’ın Boğaz Atlama Projesi’nde Harici Siparişler Raportörlüğü yaptım. Sonra Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü’nde Harici Siparişler’de çalıştım. Gazeteciliğe 1958 yılında, Yenigün gazetesinde başladım. Cihat Baban başyazardı. Ahmet Taner Kışlalı ve ağabeyi Mehmet Ali Kışlalı, Hıncal Uluç ve ağabeyi Öcal Uluç ile aynı gün gazeteciliğe başladım. Onlar devam ettiler, ben ara vererek sürdürdüm. Çocuk da bakarım, kariyer de yaparım pek olamadı. Ama bu arada kariyerimi evde sürdürüp çeviriler yaptım. 168 kitap okuyana ‘aydın’ diyorlar bu memlekette, şu anda 168’inci kitabı çeviriyorum. Yaptığınız çevirilerde yazarın tarzını, anlatımını, dünya görüşünü yansıtmak son derece zor. Yazar kimliği bitip çevirmen kimliği nerede başlıyor? Tabii, bunu yansıtmak gerekir, aksi takdirde bütün yazarlar Seçkin Selvi ağzıyla konuşur. Bu, hem yazara hem de okura saygısızlık. Benim bir kıstasım var; çevirmenlik için gelenlere hiçbir zaman hangi dili bildiğini sormadım; Türkçe’yi biliyor musun diye sordum. Çevirmen olmak için Türkçe’yi çok iyi bileceksiniz, bir de muhakkak yazar kumaşınız olacak. Yazar kumaşınız olmadan, takır tukur bir şey oluyor. Edebiyat çevirisiyle, kuramsal kitaplar çevirmek farklıdır. Yıllarca kuramsal kitaplar çevirdim, orada önemli olan iletidir. Edebi çeviriyse çok farklı: Yazarı kendi kimliğinden koparmadan ve tercüme kokmadan çevireceksiniz. Benim Paul Auster çevirilerimi okuyanlar, “bunu sanki Türkçe yazmış gibi çeviriyorsun” diyorlar, öyle olması

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=