SEV Connect - Sonbahar 2018

CONNECT SONBAHAR 41 Hayli hareketli bir kariyeriniz var. Üniversiteden başlayalımmı? İzmir Amerikan’dan 1968’te mezun olduktan sonra ilk olarak Boğaziçi’nde İş İdaresi ve İktisat okudum. Aslında siyaset bilimi okuyacaktım. Ama, ailem Ankara Siyasal’a yollamadı. Bunun üzerine Boğaziçi’ne gittim. Ben “diplomat filan olurum” diye düşünüyordum. Ama Boğaziçi’ne de kimya mühendisliğini kazanarak geldim. Gelir gelmez değiştirdim tabii ki. Ekonomiye girdim. Boğaziçi’nden sonra ne yaptınız? Boğaziçi’ni bitirince siyaset bilimi okumak için Frankfurt Üniversitesi’ne gittim. Orada master yaptım ama evlendim ve doktoramı bitirmeden döndüm. Eşim de İstanbul’da doktora yapıyordu. Para kazanmak gerekiyordu. İktisat Fakültesi’ne bağlı Siyaset Bilimi Kürsüsü’ne asistan olarak girdim. Yedi yıl orada kaldım. Sonra 1980 darbesi oldu ve atılmadan “biz ayrılalım” dedik ve ayrıldık. Nasıl oldu da hayatınız, ansiklopedi ve referans yayıncılığı yapan, dergi yayımlayan GelişimYayınları ile kesişti? Hangi dergiyi çıkardınız? Boğaziçi’nin acayip bir network’u var. Mezunlar gelip birbirini buluyor. Sonuçta bir şekilde gelip beni buldular. Gelişim’in sahibi Ercan Arıklı vardı ve lisanslı dergiler çıkarmak istiyorlardı. Belki de Türkiye’deki ilk lisanslı dergi Marie Claire ’in ilk yayın yönetmeni oldum. Akademisyenlik, dergicilik, ansiklopediler derkenmüzecilik nasıl oldu? Dergicilikten sıkıldım ve istediğim işleri yapmaya karar verdim. Tarih Vakfı’nda gönüllü olarak çalışmaya başladım. 1995’ten itibaren kendimi tamamen Sivil ToplumKuruluşları'na adadım. Tarih Vakfı ile zaten bir şeyler yapıyordum. Çok iyi bir ekip vardı. Şunu söyleyebilirim: Hayatımı etkilemiş olan iki kurum var. Bunlardan biri İzmir Amerikan, diğeri de Tarih Vakfı. Benim formasyonumu belirleyen bu iki okul olmuştur. Tarih Vakfı’ndaki göreviniz neydi? Müze işlerinden sorumluydum. Tarih Vakfı’nın kuruluş tüzüğünde İstanbul’a bir kent müzesi yapmak maddesi de vardır. Tarih Vakfı YönetimKurulu Üyesi olarak, mütevelli olarak ve gönüllü olarak çalıştım. Müzecilik oradanmı geliyor? Evet. Müzeciliği alaylı olarak değil, de daha sistemli bir şekilde öğreneyim dedim. Ve İngiltere’de Leicester Üniversitesi’nde master yaptım. Leicester, müzeciliğin en iyi okullarından biridir. Müzecilikle ilgili akademik eğitimler de veriyorsunuz? Birçok üniversitede kültür yönetimi bölümleri var. Bunun içine müzecilik de dâhil oluyor. Ve buralarda ders olarak okutuluyor. Ben Yeditepe’de ders verdim. Mimar Sinan’da ICOMBaşkanı seçilinceye kadar, yıllarca ders verdim. Boğaziçi Üniversitesi’nde Yabancı Diller ve Edebiyat bölümünde "fine arts" diye bir alt bölüm var. Orada Kültürel Miras ve Müzeler dersi verdim. Gelelimmüzeciliğin en önemli organizasyonuna… Sizin başkan seçildiğiniz International Council of Museums (ICOM) ya da Türkçe adıyla Milletlerarası Müzeler Konseyi ne yapar, nasıl çalışır? Kimler üye olabilir? ICOM’a üye olmak istediğim zamanla olabildiğim tarih birbirinden çok farklı. Kısacası, Türkiye’de pek kolay bir iş değil üye olmak. ICOMbir sivil toplum kuruluşu. Çeşitli ülkelerde kurulanmilli komitelerin toplamından oluşuyor. Şöyle açıklayalım: Bir ülke içindeki üyelerin oluşturduğu bünyeye "milli komite" deniyor. TürkiyeMilli Komitesi, İran Milli Komitesi, RusyaMilli Komitesi gibi…Her ülkeMilli Komitesi'nin de üyeleri arasından seçimle belirlenen bir yönetimkurulu oluyor. ICOMsavaştan hemen sonra, 1946 yılında UNESCO’nun girişimiyle kurulan güçlü bir kuruluş. 121 ülkede faaliyet gösteriyor. Bir de ülke olarak kabul edilememiş ülkeler "territory" olarak değerlendiriyor ve onlarla da ilişkilerini sürdürüyor (Kosova, Tayvan gibi). ICOM’un şu anda 40 bin üyesi var. ICOM’un esas gücü, bence standartları koyması… Etik standartları belirlemesi… ICOMüyesi olmak, biraz önce de söylediğim gibi kolay değil. Bakanlıkta ya da Bakanlığa bağlı müzelerde çalışmıyorsanız, TürkiyeMilli Komitesi'nin sizi alması zor. Oysa ICOMmerkezi, özel müze çalışanlarını da kabul eder. Siz nasıl üye oldunuz? Ben 2007’de çok uğraşlar vererek üye olabildim. Bakanlık’taki Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü ile Ankara’da Vehbi Koç Vakfı’nın bir konferansında tanıştık. 2007’de Viyana’da ICOM’un trienali olduğunu, üye olamazsam tebliğ sunamayacağımı söyledim. Bu şekilde üye oldum. 2007’de üye oldunuz. Peki, 10 yılda nasıl bir performansla en tepeye, başkanlığa kadar ulaştınız? Çok güzel soru. Bir sürü insan bunu soruyor. Sormasa da aklından geçiriyor. Ben üye oluncaya kadar, neredeyse oradaki herkesi tanıyordum. Çünkü Tarih Vakfı’nda pek çok ilki gerçekleştirmiştik. Paramız pulumuz olmasa da aklımız vardı. Konsolosluklara giderek, destek isteyerek müzecilikle ilgili Türkiye’ye pek çok konuşmacı getirdim. 2007’de Viyana’ya gittiğimde ICOM’un milli komiteler ve teritoryal’ların yanı sıra 30 tane de Uluslararası Komitesi var. Bunlar bilimsel, tematik komiteler. Ben zaten ICOM’un Kent Müzeleri Komitesi ile her zaman ilişki içindeydim. 2007’de Viyana’ya gittiğimde ilk kez katılmama rağmen komitenin yönetim kuruluna seçildim. Gittiğimde beni önerdiler. Çünkü deliler gibi çalışıyorum. 2010’da da Şangay’da bir toplantı yapıldı. Orada da Kent Müzeleri Komitesi’nin başkanlığına getirildim. Seçildikten sonraki üç yıl içinde, Kent Müzeleri Komitesi yükselen bir çizgi gösterdi. 30 komite arasında en yenilerden biri olmamıza rağmen çalışmalarımızla bir hayli ilgi çektik. Sonra 2013’te Brezilya’da seçimler yapıldı. Burada başkan adaylarından biri, beni Danışma Kurulu Başkanlığına aday gösterdi. Kendisi Başkan seçilemedi ama ben Danışma Kurulu Başkanı seçildim. Başkanlık nasıl gündeme geldi? Danışma Kurulu Başkanı iken özellikle ICOM’un şeffaflaşması üzerine yoğunlaştım. Buranın daha şeffaf ve daha demokratik bir yapıya kavuşması gerekiyordu. En net söylediğim buydu. O işi de iyi yaptım. Başta beni şüpheyle ”Hayatımı etkilemiş olan iki kurum var. Bunlardan biri İzmir Amerikan, diğeri de Tarih Vakfı. Benim formasyonumu belirleyen bu iki okul olmuştur.”

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=