SEV Connect - Sayı 13

94 CONNECT 13 Üsküdar Amerikan Kız Lisesi 1988 sınıfı olarak, üç kardeşimizi bir yıl içinde toprağa vermenin acısını yaşıyoruz. Sevgili Tuğbamızı kansere kurban verdik. Nihanımızı uykusunda yitirdik. Son olarak da Handanımızı çok elim bir şekilde kaybettik. Hepsini sevgiyle anıyoruz. H A N D A N Ç İ V İ C İ K ( U A A ’ 8 8 ) HANDAN, ÜAKL’YE 1981 yılında birincilikle girmişti. Okul hayatımız boyunca Öğrenci Birliğinde emek vermiş, basketbol takımında top sürmüş, ilk orkestramız Seraglio’nun kuruluşuna önayak olmuş ve solistliğini üstlenmişti. Yedi sene boyunca okulumuzu her platformda başarıyla temsil etmiş, bizi de sınıfça hep gururlandırmıştı. Kahkahalarıyla, şarkılarıyla, canlılığıyla, dobralığıyla ilk tanıştığımız günden itibaren ekstremlerin çocuğuydu Handanımız. “Deli doğmuş bu” derdik bazen. Ama ne tatlı bir deli! Çılgınca çağıldayan bir akarsuya benzerdi bazen. Duygularıyla coşkun, hissettiklerini saklamayacak kadar içten… Ve hep insanları mutlu etmeyi başarabilen. Hayat kısa, geceler uzun diyerek üretti hayatı boyunca. Bazen zor, bazen kolaydı Handan ile yaşamak. Gerçekçi ve kararlı olabildiği kadar, uçlarda da dolanırdı. Güldü mü tam güler, ağladı mı tam ağlardı. Ne yaşayacaksa dibine kadar yaşardı. En dibe dalabilmesi mi, ucundan dönmesi miydi onu böylesine Handan yapan? Öylesine büyüktü ki yüreği, içine hepimizi sığdırır, üstelik bir sürü başka insana da bol bol yer kalırdı. Çılgınlığı da bulaşıcıydı, dostluğu da... Bize dostluğu, coşkuyu sorsalar, Handan derdik. “SPORCU HANDAN” Sibel Gülgören Özer (UAA’88): O sabah İztuzu plajına gelirken, göz açıp kapayana kadar geçen şu hayatın garipliğini düşündüm. Handanımız toprağa giderken ben denize gidiyordum. Elbet bir gün ben toprağa giderken de başkaları denize gidecek. 6,5 kilometrelik plajı arşınlarken, hepimizin onu şarkı söyleyerek uğurladığımızı düşledim. Aklıma gelen ve beni gülümseten şu oldu: Güç bela yalvararak aldığımız izinlerle hak kazandığımız Türkiye finallerine gidiyoruz. Başımızda Murat Hoca. Handan, Apo, Akbaş ve ben aslında yedek oyuncuyuz; Olimpos tanrıçaları Badelerin dönemi. Galiba üçüncülük maçı oynanıyor. Badelerin hepsi faul haklarını doldurmuşlar, saha kenarında bize destek oluyorlar. Maç tam 3 defa uzamış. Bir onlar önde, bir biz öne geçiyoruz. Derken son dakikada oyun eşitleniyor. Üçüncü uzatmadaki eşitleme şutu da, bizim Handan’dan. Topun elinden çıkış anı bile gözümün önünde. Top potaya çarpıp havalanıyor ve hepimiz bitti zannedip bir an için yıkılırken, havaya sıçrayan o top dönüp tekrar potadan içeri giriyor. Sadece biz değil, seyretmeye gelen herkes, hatta karşı takımın taraftarları bile ayakta alkışlıyorlar. Sonra da o oyunu kazandığımızı hatırlıyorum. Murat Hoca, aylar sonra oralardan geçtiğinde, hâlâ o maçın hatırlandığını anlatmıştı. Bir de Badelerin maç bitimi sahaya fırlayıp bizlere sarılışlarını, o inanılmaz sevinci hatırlıyorum. “MÜZISYEN HANDAN” Pınar Bolcal Ay (UAA’88): Sanıyorum hazırlık sınıfındaydık. Handan da sınıf başkanıydı diye hatırlıyorum ya da belki de o payeyi ben ona vermiştim. Derste miydik emin değilim, ama Handan’ı tahtanın hemen önünde dururken hatırlıyorum. Tahtanın üst kısmında da kâğıttan yaptığımız rengârenk çiçekler vardı. O dönemde İngilizce konuşmamız istenmişti bizden, her Türkçe konuştuğumuzda bize ait çiçekten bir yaprak koparılıyordu. Handan’ın sesini ilk defa tahtada, o çiçeklerin altında duydum. Ruhuma işledi, öylece kalakaldım, büyülendim. Hangi şarkıyı söylediğini çıkaramıyorum ama sesinin tınısı hâlâ aklımda. Şarkı bitince Handan sanki hiçbir şey olmamış gibi yürüyerek gitti. Ben oturduğum yerden kalkamadım. Yeşim Akan (UAA’88): 15 sene kadar önce Babylon’da rastlamıştım Handan’a. O gece muhabbet etmiştik uzun uzun ve gayet iyiydi. İkimiz de müzikle uğraşıyorduk ve onunla ortak bir proje yapmayı çok isterdim. Sonrasında hayat bu fırsatı vermedi bize. Hepimiz bir gün öleceğiz, ama ölümü böyle olmamalıydı. Hızlı yaşadı, genç öldü. Bir gün tekrar karşılaşacağız elbet. Şimdi huzuru bulduğuna inanıyorum. Handan, dostluğun ve coşkunun adıydı

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=