SEV Connect - Kış 2021
CONNECT KIŞ 81 GÖNÜLLÜ KÜTÜPHANECİLİKTEN, İDARİ KADROYA Bir velinin gönüllü olarak kütüphanede çalışması sık rastlanılan bir durum değil kuşkusuz. Özverili bu çalışma okul yönetimi tarafından da takdirle karşılanmış olsa gerek ki, Lise Ofis’te asistan pozisyonu açılınca ilk akla gelen isim Ferhan Denizeri olur. “Kütüphanede çalıştığım zamanlarda okul yönetimiyle birbirimizi çok sevdik,” diyor Ferhan Hanım ve ekliyor: “Lise Ofis’te, şu an soyadını hatırlayamadığım Fatma Hanım emekli olunca orada çalışmamı teklif ettiler, ben de seve seve kabul ettim. O zamanlar Nesibe Sarıahmetoğlu lisenin müdürüydü. Nesibe Hanım aynı zamanda fizik öğretmeniydi, onun asistanlığını yapıyordum. Nesibe Hanım’ın asistanı olunca lisedeki bütün öğretmenleri ve öğrencileri tanıma olanağı elde ettim. Hatta öğrencileri numaralarıyla biliyordum, numaralarını söyleyince bana şaşkınlıkla bakarlardı. Nesibe Hanım’dan sonra George Bey gelmişti. George Bey maalesef vefat etti, sonra Miss. Gürce geldi. Onunla da son derece uyumlu bir çalışma ortamı oldu. İnsan görevini yaparsa, hiçbir problem çıkmaz. Verilen görevi yapıyordum, çünkü mutluydum. İnsan bir yerde mutlu olduğu zaman her şeye farklı bakıyor. Bu, dört yıl süren bir görev oldu. Aradan yıllar geçti ama hâlâ sevgi ve özlemle andığım bir dönemdir.” USLU KIZLAR, HAYTA OĞLANLAR Bir iş yerinde geçirilen dört yıl, fazla uzun sayılamaz elbette. Ancak o süreç içinde gerçekleşen değişimlere de tanıklık ederseniz, durum değişir. Ferhan Denizeri’nin yaşamını Üsküdar Amerikan’ın, Üsküdar Amerikan’ın geleneğini ise karma eğitime geçişin değiştirdiği yıllardır bunlar. O döneme kadar sadece kız öğrencilerin devam ettiği ve Denizeri’nin ifadesiyle uslu kızların kibar kibar davranışlarından mülhem kampüs içi yaşam, erkek öğrencilerin gelmesiyle büyük bir hareket kazanır. Yaşanan değişimi yüzünde bir tebessümle aktarıyor Denizeri: “Sadece kızlar varken okul sakindi, Lise Ofis’e de fazla iş düşmüyordu. Oğlanlar geldiğinde okul biraz hareketlendi tabii. Adı üstünde, delikanlıydı onlar. Benim de o yaşlarda oğlum olduğu için daha iyi anlayabiliyordum onları. Normal karşılıyor ve onlara hoşgörüyle yaklaşmak gerektiğine inanıyordum. Kız öğrencilerse, oğlanların ‘hayta’ olduğunu söylüyorlardı (gülüyor). Çünkü onlar kibar kibar, hanım hanımcık eğitim görmeye alışmışlardı. Size bir anımı anlatayım. Şimdi ismini unuttuğum erkek öğrencilerden biri, derse geç kalmıştı, ben de böyle giderse disipline gireceği konusunda onu uyardım. O da bana ne söyledi, inanın hiç farkında değildim. Ertesi gün annesi arayarak, ‘eşimle birlikte gelip sizinle konuşmak istiyoruz’ dedi. Buyurun dedim. Geldiler ve ‘oğlumuz size karşı ileri gitmiş,’ dediler. Bense o yaşlarda oğlum olduğu için çocuğun yaptığını kötü bir şey olarak algılamamıştım bile, ama o anne babanın çocukları bir yanlış yaptığında gelip özür dilemesi çok önemliydi. Ben, çocuğa ne yaptıracaksanız sevgiyle yaptırmanız gerektiğine inanırım. Burada çalışırken çocuklar boş zamanlarında benim yanıma gelip yardım ederlerdi. Detention aldıklarında sınıfta kapalı kalırlardı. Bir keresinde anket yapılmış ve çocuklar detention aldıklarında ‘Ferhan Abla’nın gözetiminde detention yapmak istiyoruz’ demişler. Ben yumuşağım ama aynı zamanda disiplinliyimdir de. Bir saat boyunca ofiste çalışma görevi veriyordum onlara.” Başka anıları olup olmadığı sorusuna ise “Hep güzel, olumlu anılarım var bu okula dair” diyerek başlıyor Ferhan Denizeri, devamını da şu sözlerle getiriyor: “Mesela yılbaşı zamanı birçok ofis kendi arasında kutlama yapardı. Ofisteki herkes evde hazırladığı yiyecekleri getirir, ders bitiminden sonra hem sohbet ederek hem de getirilen yiyecekleri yiyerek küçük bir kutlama yapardı. Veyahut yılbaşı için okul bir toplantı düzenlerdi. Maksat, insanların birbiriyle kaynaşması ve o güzel atmosferi yaşayabilmesiydi. O atmosfer herkesi çok ama çok etkiliyor, motivasyon veriyordu. Şu an pandemi nedeniyle gerçekleştiremesek de buradan emekli olan öğretmenler ve idari personel her ay toplantı yapar ve o yıllara ait anılarımızı paylaşırız. Bu da o günlerdeki kaynaşmanın sonucu.” “HÂLÂ DAHA KIZIM UAA’LI DİYORUM” Kızı Sabiha Banu Denizeri, liseden mezun olup Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazandıktan sonra da, iki yıl kadar daha UAA’daki görevini sürdürmüş Ferhan Denizeri. Ancak annesinin hastalığının ilerlemesi, daha fazla ilgiye ihtiyaç duyar hale gelmesi, Ferhan Hanım’ı koparmış okulundan. “Bir daha da dönmek mümkün olmadı. Keşke daha önceden başlasaydım burada çalışmaya, bilemedim bu kadar güzel olabileceğini” diyor, ayrılık süreci anlatırken. Her anne baba, çocuğunu geleceğe hazırlayan eğitim kurumuna karşı ilgilidir elbette. Ancak Ferhan Hanım’ın gönül bağı az rastlanır türden. “Neden bu derece bağlısınız Üsküdar Amerikan’a” sorusuna verdiği yanıtsa birçok şeyi açıklar nitelikte: “Ben küçük yaşlardan itibaren Almanya’da yetişen biriyim. Alman disiplinini ve Avrupa kültürünü biliyorum. Bu nedenle Üsküdar Amerikan her zaman bir idol oldu benim için, bu okulun başka türlü bir yeri var bende. Hâlâ daha kızım Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu demiyorum, kızımÜsküdar Amerikan Lisesi mezunu diyorum. Çünkü burası mükemmel bir okul. Oğlum devlete ait iyi bir kolej gitti, ama UAA ile kıyaslanamaz asla. Okulun açıldığı ilk günden itibaren her şey hazırdır burada, çocuklar hiç zaman kaybetmeden motivasyonunu kazanır, derslerine başlar. Burada çalıştığım yıllarda, çok değerli öğretmenler vardı ve öğrenciler onlara taparlardı. Örneğin kızım, gencecik yaşta vefat eden biyoloji öğretmeni Suzan Orhon’dan etkilenerek doktor olmaya karar verdi. En büyük idealim, kızımın İngilizce iktisat okuyup iyi bir Amerikan şirketinde görev yapmasıydı, ama o tıbbı seçti. Bir de burada çocuklar araştırmaya yönlendiriliyorlar; kütüphaneden çıkmıyorlar neredeyse. Kızım kaç yıllık doktor, hâlâ kendini geliştirmek için araştırmalar yapıyor, çalışıyor. Bunlar hep okulun verdiği alışkanlıklar. Dahası sıcaklık, samimiyet ve güler yüz var burada. Keşke ülkemin her yeri, her kurumu böyle olsa; imkânım olsa, bunun için her şeyi yapardım.” Söyleşimizin sonlarına gelirken, Lise Ofis’te çalıştığı yıllarda odasına gelen, detention’ları onun gözetiminde geçirmek isteyen, sadece isimlerini değil, okul numaralarını bile bildiği öğrencilerle bugün görüşüp görüşmediğini soruyoruz Denizeri’ne. “Hepsi pırlanta gibi çocuklardı. Ara sıra fotoğraflarına bakıyorum” diyor ve ekliyor: “Kızımın arkadaşlarıyla haberleşiyorum hâlâ. Ama diğerleri dünyanın dört yayına dağıldılar, iş insanları oldular. Tanıdığım, ismini bildiğim çocukların büyüyüp bir yerlere geldiğini görünce çok mutlu oluyorum. Verdikleri emeklerin karşılığını alıyorlar, çünkü bu okulun öğrencileri gerçekten çok emek harcıyorlar, buradan mezun olmak kolay bir şey değil. Hepsinin yolu açık olsun.” Evet, Üsküdar Amerikan Lisesine gönül ve emek vermiş isimlerden biri Ferhan Denizeri. Okulda çalıştığı yıllarda, tüm öğrencilerin “Ferhan Ablası” o. Bizler içinse, okul-öğretmen- öğrenci üçgeninde ilerleyen eğitim sisteminde velilerin ne derece önemli bir role sahip olduğunun göstergesi. Zaten kendisi de velilere bizim aracılığımızla bir çağrıda bulunuyor ve “Veliler gelip yönetimle görüşsünler. Yönetim de uygun görürse, gönüllü olarak çalışsınlar. Böylece çocuklarının nasıl bir eğitim aldığını da öğrenmiş olurlar” diyor.
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=