SEV Connect - Kış 2019

CONNECT KIŞ 63 ilgili öneri alıyor ve mekân arayışına başlıyoruz. Her sanatçı için farklı bir mekân seçiyoruz. Sanat literatüründe “mekâna özgü” diye bir kavram var ve sanatçılarımız sergilerinde mutlaka o mekâna özgü bir şey üretiyorlar. Boş bir duvara iş asmayı veya herhangi bir mekâna yerleştirme yapmayı uygun bulmuyoruz. Bu anlayışımız nedeniyle, işlerin mekânla çok uyumlu olduğuna dair yorumlar alıyoruz. Ardından o mekânda bir günlük bir sergi düzenliyoruz. Bu etkinliğin pazar günü olmasına özellikle dikkat ediyoruz. Sergi bir günlük olsa da süreç orada bitmiyor, Instagram’da bir aylık bir çalışma yürütülüyor. Çektiğimiz öncesi/ sonrası videolarını, sergiden fotoğrafları ve basın bültenlerini yayımlıyoruz. Bir günlük etkinlik aslında sanatseverlerin gelip görmesi ve sanatçı hakkında fikir edinmelerini sağlamak açısından çok önemli, ancak amacımız sergi yapmak değil, sanatçının kim olduğunu göstermek. Bu nedenle de bu bir aylık sürecin son 15 gününde sanatçının diğer işlerine odaklanıyoruz. Çağdaş sanatta sanatçılar çok yönlü olabiliyor. Bir sergi bir ay açık kalsa bile yoğun bir ilgi görmüyor. Sanatseverler, sergisine gittiği sanatçı hakkında detaylı bilgi edinemiyor, sadece oradaki eserleriyle değerlendiriyor. Bu nedenle sanatçının nasıl bir yerde çalıştığını, nelerden esinlendiğini, önceki işlerinde neler yaptığını, uğraştığı farklı alanları gösteriyoruz. Sosyal medyayı yoğun olarak kullanıyoruz, ama sosyal medya bir sergiyi gezip görmenin verdiği hazzın önüne geçemiyor hâlâ. Bir buçuk yılın sonunda birbiriyle görüşen, birlikte fikir üreten bir sanatçı komitesi de oldu. Anlattıklarınızdan, projenin, kolektivizmi odağına aldığı sonucunu çıkarmak mümkün mü? Doğru bir yorum bu... Galeri geçmişim de var; iki sene bir galerinin satış direktörü olarak çalıştım. Oradaki deneyimlerimden yola çıkarak, sanatçıların, kimi zaman galeriyi kendilerinin üzerindeki kurum olarak hissettiklerini söyleyebilirim. Bizim yaptığımız daha küçük ve bağımsız bir oluşum olduğu için, sanatçılara biraz daha yakın ve samimi geldiğimizi düşünüyorum. Sürekli beraber çalışmaktan, beraber üretmekten, sanatçıların birbirleriyle işbirliği yapmasından söz ediyoruz. Sanat alanında belli bir ekosistem var zaten. Biz o ekosisteme nasıl fayda sağlayabiliriz diye düşünerek bir proje oluşturduk. Hayata geçirdiğimiz proje, sanatçıya da yarar sağlıyor, o sanatçıyı o ana kadar fark etmeyen galerilere de, o sanatçının işine yer vermek isteyen küratöre de. İşte bütün bunlar, olmasını arzu ettiğimiz şeyler. Eş zamanlı birden fazla etkinlik yapma ve İstanbul dışındaki illerde de sergi açma düşünceniz de var mı? Bütün operasyonu kendim yönettiğim için ancak bir sanatçının olduğu projelere zaman ayırabiliyorum. Sanatçının projesiyle birlikte gelmesi, ona uygun mekân bulunması derken iki sergi arasında bir-bir buçuk ay geçiyor zaten. Sanatçılar bizimle çalışmak istiyorlar, portföylerini gönderiyorlar. Elbette eş zamanlı yürütmek isterim, ama bu sorunlar ne yazık ki, ona imkân tanımıyor. Bununla birlikte mekân bulmak hayli zorlu bir süreç… Türkiye’nin dört bir yanında yaşayan sanatçılarla çalışmamıza rağmen, İstanbul dışındaki illerde mekân sorunu nedeniyle sergi açmak biraz zor görünüyor. Çünkü bu şehirlerde mekân bulacak ekibimiz ve bilgi birikimimiz yok. Bir gün, aynı konseptte yabancı sanatçılara da yer vermeye başlar mıyız, bilmiyorum. Belki olabilir. İlk yapılan işler genelde kuşkuyla karşılanır. Siz bu tür yaklaşımlarla karşılaştınız mı? Ekibimiz çok kuvvetli olduğu için sanatçılar tarafından kuşkuyla karşılanmadık. Her ne kadar yeni bir proje olsa da, sanatçılar yeniliklere açık insanlar. Sözünü ettiğiniz kuşku daha ziyade izleyici tarafında gerçekleşmiş olabilir. Sergiye davet ettiğim, bu camiadaki birkaç önemli isim, “Pazar günü sergi olur mu, ailemle geçirebileceğim tek gün” gibi yorumlarda bulunmuştu. Aslında biz pazar gününü özellikle seçtik, çünkü o gün ne bir galerinin ne de bir fuarın açılışı oluyor; ama bizden sonra bazı galerilerin o gün açılış yaptığına da tanıklık ettik. Her türlü eleştiriye karşı bu yaklaşımımızı koruduk. Projenin finansmanı nasıl sağlanıyor? Sergiler küçük olduğu için ortaya çıkan üretim masrafı da az oluyor ve biz onu karşılıyoruz. Onun dışındaki masraflarımızı da satıştan elde edilen gelirle ödüyoruz. Finansal açıdan tam bir iş modeli ayarlamıyoruz, ama yine de döngüyü sağlıyoruz. Gider döngümüzü az çok bildiğimiz için onu aşmamaya, mekânlarla olabildiğince işbirliği yapmaya çalışıyoruz. Özgürlüğümüzü kısıtlamaması için sponsorluk almıyoruz, ama bazı firmalar destek veriyor elbette. Simbart Projects’e gelene kadar kariyerinizi nasıl şekillendirdiniz? UAA’dan sonra New York Üniversitesi’nde Ekonomi okudum, ancak daha öğrenciyken o mesleği yapmak istemediğimi anlamıştım. İstediğim asıl şeyi yapmak üzere yola çıktığımda, “art business” denilen, sanat ve işin bir arada olduğu kavramla tanıştım. Bu alana yoğunlaşarak yüksek lisansımı Londra’da tamamladım. İlk işyerim Londra’daki bir müzayede evi olan Christie’s idi. Sanata biraz daha teknik kısmından yaklaşan, ikinci el sanat piyasası dediğimiz (birinci el sanat piyasası galeriler), ilk döngüsünü tamamlamış, sanatçıyla hiç iletişimin olmadığı, sadece satış ve komisyon üzerine dönen bir sistemin içindeydim. Sekiz sene kadar yurt dışında kaldıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve Galarist’te işe başlayarak bir buçuk-iki sene kadar buranın satış bölümünü yönettim. Orada da heyecan duyduğum şeyin sanatçılarla iletişimde olmak olduğunu fark ettim. Okulda sanata eğiliminiz var mıydı? Okulda, sosyal sorumluluğu odağına alan iki kulübün başkanıydım. Örneğin, kadifeden bir bileklik yapmış, onu satarak elde ettiğimiz geliri bir proje için bağışlamıştık. Bir komiteyle başka bir komiteyi birleştirmek, ortada köprü görevi görme isteğimin temelleri o yıllara dayanıyor sanırım. Yürüttüğümüz bu çalışmada her şeyi ve herkesi tam zamanında bir araya getirmeniz gerekiyor. Çünkü süre çok kısıtlı ve çok iyi bir planlama yapılması gerekiyor. O noktada UAA’da öğrendiklerimi kullanıyorum sanırım. Aslı Hatipoğlu, Türkiye'de ilk kez uygulanan projesinde en çok mekân bulma sorunuyla karşı karşıya kalıyor. “Hayata geçirdiğimiz proje, sanatçıya da yarar sağlıyor, o sanatçıyı o ana kadar fark etmeyen galerilere de, o sanatçının işine yer vermek isteyen küratöre de. İşte bütün bunlar, olmasını arzu ettiğimiz şeyler.” Kültür&Sanat

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=