SEV Connect - Kış 2019
CONNECT KIŞ 45 hizmet veriyoruz. Globed ismi “global education” kelimelerinden geliyor. Dünyada alanlarındaki en başarılı e-öğrenme içeriklerini eğitim kurumlarının beğenisine sunuyoruz. Yabancı dil öğrenme programlarının yanı sıra öğrencilerin her an, internet erişimi olan her cihazdan ulaşabilecekleri, binlerce kitaptan oluşan dijital kütüphaneler, dijital veri tabanları ve eğitici animasyonlar içeriklerimiz arasında. Ayrıca kullanıcıların fen, matematik, sosyal bilimler gibi dersleri İngilizce olarak takip edebilecekleri platformlarımız da var. Bugün, K-12 seviyesinde, hizmet verdiğimiz ülkelerde yüzlerce okulda, 500 binin üzerinde öğrenciye ulaşıyoruz. Türkiye’deki özel okulların üçte birine hizmet vermekteyiz. E-öğrenim içeriği üretimi ve kullanımı konusunda Türkiye’deki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, hâlâ derin ve sorunlu bir konu. Hatırlarsınız kamuda bir proje başlatılmıştı. Her öğrenciye bir tablet verilecek ve yerel içerik üretilecekti. Biz de o zamanlar çok heyecanlanmıştık. Hatta Globed’i kurarken bu proje için önemli hazırlıklarımız oldu, ama sonu gelmedi. İçerik üretmek çok pahalı ve özel bir alan. Yurt dışından getirdiğimiz platformları üreten şirketlerinmilyar dolarlık değerleri var. Sadece girişimci olarak bizlerin değil, kamusuyla, okuluyla, velisiyle ciddi destek gerekiyor. Yerel olarak içerik üretmenin yüksekmaliyeti, bizi de eğitimuygulamalarımızı yurt dışından getirmeye itiyor. Ama yerel içerik üretme hayalimizden hiç vazgeçmedik. Üzerinde iki yıldan uzun zamandır çalıştığımız Okuvaryumdijital hikâyeler projemiz, bu alanda Türkiye’deki en ciddi yatırımlardan biri. Çok yakında yüzlerce sesli, efektli ve e-kitap formatında okunabilen Türkçe çocuk kitapları kütüphanemizi hizmete açmaya hazırlanıyoruz. Kişisel görüşüme göre, e-öğrenme araçları kullanımında, ABD’nin üç yıl kadar gerisindeyiz. Ben bunu çok büyük bir dezavantaj olarak görmüyorum. Çünkü eğitimde birdenbire çıkan şeyleri hemen uygulamak çok iyi olmayabiliyor. Avrupa bu konuda biraz geride. Almanya’da bir tane e-kitap platformu yok. Türkiye’de yedi yıl önce özellikle öğretmenlerin, sınıfta tablet ve e-öğrenme içerikleri kullanımına ciddi bir dirençleri vardı. Tabletlerin sağladığı faydalar görülünce, “bu tablet aslında kötü bir şey değil” denmeye başlandı. Yerel içerikler arttıkça, teknoloji, eğitimde daha güçlü bir şekilde yerini alacak. Eğitimde yapay zekâ teknolojilerinin kullanımı hakkında neler söylemek istersiniz; bu konuda benzer bir direnç bekliyor musunuz? Evet, yapay zekâ konusunda benzer bir direniş ve hatta korku hissediliyor. Robotlar öğretmenin yerini alabilir mi; öğretmen ve yapay zekâ birleşimiyle çift öğretmenli sınıflar mı olacak; yapay zekâ, tek tek öğrencilerin ihtiyacı olan eğitimmodelini oluşturacak ve ona göre mi ilerleyeceğiz? Bu tür sorular eğitimdünyasında sıkça konuşuluyor. ABD’de ve hatta Türkiye’de de bazı pilot uygulamalar başladı. Bunun açıklaması aslında çok basit. İnsan, tanımadığı, bilmediği şeylerden her zaman korkuyor. Oysa yapay zekânın, öğretmenlerin, öğrencilerin işine yarayacak pek çok özelliği var. Herkese zaman kazandıracak, fayda sağlayacak… Sıkıcı ve tekrarla devam eden işleri yapmanıza gerek kalmayacak. Bir öğretmen sizce okuldaki vaktinin ne kadarını öğrencilerle geçiriyordur? Yapılan bir araştırmaya göre bu oran sadece yüzde 50. Yani yapay zekânın öğretmenin üzerinden alabileceği o kadar çok idari ve yönetsel yük var ki, sadece bu açıdan bile sonuçları çok önemli olabilir. “Yapay zekâ öğretmenin yerine geçer mi?” sorusu bu aralar çok soruluyor. Eğitim camiasında, benimde katıldığım, şöyle bir yaklaşım var: “Yapay zekâ bir öğretmenin yerine geçemez. Eğer yapay zekâ, bir öğretmenin yerine geçebiliyorsa, zaten geçmelidir.” Çünkü o öğretmen eğer insani vasıflarını öne çıkaramıyorsa, öğrencilerini tanıyamıyorsa, onlara ilham veremiyorsa, o öğretmen yapay zekâ tarafından değiştirilmeli zaten. Yapay zekâ teknolojilerinin eğitime girmesiyle nasıl bir okul ortamı bekliyor bizleri? E-öğrenme, tabletler, internet, kodlama gibi birçok çağdaş uygulama okulda yerini alıyor, ama eskiden kalma ana kalıplar da devam ediyor. Örneğin bence, “sınıf” artık gereksiz bir ayrım. Bugün, bütün öğrencileri sınıfa koyup bir şeyler anlatmaya çalışmak yanlış. Belki geçmiş için doğruydu. Bugün ise sınıfların dağılması veya çok esnek olması gerekiyor. Şöyle anlatayım. Hangi yapılarda yüksek duvarlar, üzerinde dikenli teller, güvenlik kulübeleri, ziller vardır? Hapishanelerde ve okullarda… Birinci sanayi devriminin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş bir okul sistemi var hâlâ. Oysa dünya değişiyor. Değiştiği için de bu eğitim altyapıları ve organizasyon yapısı işimizi görmemeye başlıyor. Bize, düşünen, yorumlayabilen, grup içinde çalışabilen, kendi fikirlerini farklı şekillerde insanlara aktarabilen bilinçli mezunlar gerekiyor. Yapay zekâyı robotik tarzda, soğuk, tamamen duygudan uzak bir şekilde sınıfa sokarsak, zatenmevcuttaki sistemi daha kötüye götürürüz. Peki, nasıl yapmak gerekiyor? Yapay zekâyı bugün bizler kodluyoruz ve insanlığın oluşturduğu gerçek verilerle eğitiyoruz. Yani aslında yapay zekâ, hatalarımızı ve yanlışlarımızı da öğrenip açıkça ortaya döküyor. Yapay zekânın kimin elinden çıkacağı her şeyi etkileyecek. Bu tür detaylar çok önemli. Yapay zekâ çalışmalarında ne kadar farklı insan olursa, ne kadar çok kadın olursa, ne kadar çok farklı ilgi alanı varsa, o kadar iyi olacak. Yapay zekâ sayesinde, eğitimbilimcilerin yıllar önce önerdiği çok daha iyi eğitimmodellerini de hayata geçirebiliriz. Örneğin; EğitimBilimci Benjamin Bloom, 1968’de, Mastery Learning (TamÖğrenmeModeli) adındaki eğitim felsefesini açıkladı. “Bir öğrenci verilen konunun yüzde 90’ını anlamamışsa, bu öğrenciyi bir sonraki konuya devam ettirmemelisiniz” diyor. Ama ortada 20-30-40 kişilik bir sınıf varsa, her öğrencinin tamöğrenmesini beklerseniz durum iyice karışıyor. Yapay zekâ, işte bu tür kısıtları çözebilecek yetenekler getiriyor. Yapay zekâyla çocukların ilgi ve yeteneklerine göre, tek tek öğrenmelerini takip edip, durumuna göre uygun eğitim araçları tasarlayarak, istersek sınıfları da ortadan kaldırıp açık okul ortamlarıyla, tamöğrenme modeline geçebiliriz. Dünyada bu konuda pilot uygulamalar yapılıyor. Beş yıl içinde, global eğitim sektöründe yapay zekâ pazarının 6milyar dolar olması bekleniyor. Bumiktar yapılan bir araştırmaya göre iki yıl önce 400 milyon dolar civarındaydı. Yani önümüzde ciddi bir değişimdönemi geliyor. Yapay zekânın önemini anlayıp buna yatırım yapan, kendini uyarlayan toplumlar yine önde olacaklar… Biz de bir an önce devlet, öğretmenler, veliler ve eğitim şirketleri olarak ne yapacağımıza karar vermeliyiz. FOTOĞRAF: COŞKUN ÇELER
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=