SEV Connect - Kış 2018

TAC’ye girişiniz nasıl oldu? Adana’da gidilebilecek en iyi okul TAC idi. 1969 yılında giriş sınavını kazandım. Hafta içi yatılıydı. Hafta sonu eve çıkıyorduk. Çok sıkı arkadaşlıklarımız oldu. Tarsus’tan sonra neler yaptınız? Lise bittikten sonra üniversiteye ABD’ye gittim. Massachusetts’te, Worcester Polytechnic Institute’de dört sene İşletme Mühendisliği okudum. Ardından NewYork’ta, Columbia Üniversitesi’nde MBA yaptım. Türkiye’ye dönmeden önce bir heykel atölyesinde bir yıl çalışarak bronz heykel dökümünü öğrendim. Kardeşim o sırada ABD’de Heykel okuyordu. O yıllarda Türkiye’de Urart takı atölyemiz vardı. Evet, çok ünlüydü. Bir zamanların en sofistikemağazalarından biriydi… Urart’ın kurucuları babam ve amcalarımdı. Ben de Urart’a yöneldim. Bir sene orada kaldım. Sonra şirketi devrettik. Başka bir aile işi kurduk. Yurtdışından yüksek tasarım iç dekorasyon ürünleri getiriyorduk. O işe de 12 sene kadar devam ettim. O zamanlar fotoğrafa ilginiz varmıydı? Öğrenciyken çok ilgiliydim. Sonra ara verdim. 1997 yılında çıktığım safariden sonra, fotoğrafa dört elle sarıldım ve fotoğrafçılığı meslek olarak seçtim. Profesyonelliğe geçiş nasıl oldu? Çocukluğumdan beri çok ciddi bir hobimdi. İlkokulda da ilgiliydim. Gerek TAC’de, gerekse Amerika’da okurken önce siyah beyaz, sonra renkli karanlık odam vardı. Tarsus’ta bir ara arkadaşların fotoğraflarını çekip satma girişimim bile olmuştu. Bunu iş olarak kabul ettikten sonra, stok ajanslarına fotoğraf göndermeye karar verdim. Öncelikle, web sitemi yaptım. Yıl 1998’di sanırım… Web sitesi olan ilk fotoğrafçılardan biriyim, diyebilirim. Zaten internetin Türkiye’de yaygınlık kazanması da o yıllara rastlıyor. Web sitesini ilk kuranlar arasında bulunmak size ne kazandırdı? Hem stok ajanslarından hemde yurt dışından çeşitli kurumlardan hazır fotoğraf ve özel çekim için talepler gelmeye başladı. O zamanlar stok ajanslarının arşivlerini online tarama imkânı yoktu. Sizce sanatçılıkla profesyonel yaşambirbirindennasıl ayrılıyor? 2002 yılında ilk sergim “Dreamworld/ Düşdünya”yı açtım. PGART Gallery’nin sahibi Pırıl Güleşçi Arıkonmaz, benden bir sergi açmamı istedi. Bu şekilde sanat fotoğrafı alanına da girdim. “Yabani”, sekizinci sergim. Profesyonel yaşamda sürüyor: Kurumsal, mimari, endüstriyel, hava, reklamçekimi yapıyorum. Becerimi ve vizyonumu kullandığım, müşterinin amacına çözümolacak çekimler… Sergi ise kişisel bir olay… Sergide yer alanlar, benim içimden gelen, kalbime dokunan, kişisel fotoğraflar. Diğer sergilerinizde de havadan çekilen fotoğraf ağırlıklı mı? Sekiz sergimin üçü, tamamıyla havadan çekilmiş fotoğraflardan oluştu. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden, uçarken çektiğim fotoğrafların bulunduğu “Yüksek Açı”, ilkiydi. Bir önceki sergim, Adana'da havadan çektiğim fotoğrafların olduğu “Havadanadana” idi. Çekimlerde ne tür bir hava aracı kullanıyorsunuz? Paramotorla uçuyorum, yani motorlu yamaç paraşütü. Kanat olarak, bildiğiniz yamaç paraşütü var; sırtımdaysa pervaneli bir motor…Düz yerden havalanıyorum. Kendinizi tehlikede hissettiğiniz oldumu? Olmadı. İyi bir eğitimaldım. 2003’te başladığımzaman, öncelikle eğitimini gördüm. ABD’den dönmeden önce, 1983 yılında, uçak pilotluğu lisansımı almıştım. Yamaç paraşütünü biliyordum, ama paramotoru bilmiyordum. Bir arkadaşım “Bunun motorlusu var. Bununla fotoğraf çekersin” dedi. Hemen giriştimve havadan fotoğraf çekmeye başladım. O kadar zevkli bir uğraş ki, havanın iyi olduğu her hafta sonu arkadaşlarla birlikte sadece zevk için uçuyoruz. CONNECT KIŞ 53

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=