SEV Connect - Kış 2018
tercümanlık yaptım. Sonra durup düşündüm, “İleride kendimi bu kâğıtlar arasında görmek istiyor muyum? Yoksa bu çocuklarla mı olmak istiyorum?” diye sordum kendime ve tornistan yaptım. Öğretmenlik niye eskisi kadar revaçta değil? Gelirinin az olması nedeniyle, en parlak çocuklar öğretmen olmayı tercih etmiyor. Şartlarımız böyle. Şimdi biraz daha iyi olmasına çalışılıyor. Hâlbuki en parlak olanların öğretmenliği tercih etmesi gerekir. Öğretmenin kıvrak ve esnek olması, sınıfta kaç kişi varsa onları fark etmesi ve onlara yetebilmek için gerçekten iyi yetişmesi lazım. Son yıllarda eğitim konusunda en başarılı görünen ülke Finlandiya… Neden bir Finlandiya gibi olamıyoruz? Sorunun makroekonomik olduğunu düşünüyorum. Çok büyük bir sektör... Ama bir yere saplanılmış. Çok sayıda öğrencimiz ve büyük sayıda öğretmenimiz var. Bunun gerçekten kuvvetli bir yönetimle yönetilmesi lazım. Ben IB’nin yöneticisi olduğum yıllarda, Milli Eğitim’den neden böyle olduğunu soruyorlardı. Şunu anlatıyordum: Öğrencinin 15-16 dersi olursa, ne zaman düşünecek, ne zaman araştıracak? Ders sayısını yarıya indirmek lazım. Yarıya indirdiğinizde birçok öğretmen de işsiz kalmayacak mı? Bence bunun çözümü eğitimde değil, ekonomide. Üniversiteye girişte planlama yapılmıyor. Bu yapılmadığı için öğretmen fazlası oluşuyor. Boşta öğretmen olacağına, yeterli sayıda ve iyi eğitim veren öğretmenler olmalı. Uzun vadeli planlamalar yapılmalı. Müdahale edilmemeli, hükümetlere göre değişmemeli. Şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanları çok hızlı değişti ve önemli bir kısmının branşı eğitim değildi. Teşhisi koyup, “böyle olması gerek” denilmesi ve ona göre tedavi yapılması gerekiyor. Modern eğitim tarihine baktığımızda, eğitim ortamı, araçları, öğretmenin rolü ve özellikleri genel olarak nasıl bir değişim gösteriyor? 20. yüzyılda davranışçı kuram, gelişim psikolojisinde bilişsel öğrenme kuramları gibi öğrenme kuramları ortaya çıkınca, yeni öğretim yöntemleri de geliştirilmeye başlandı. Böylece, öğrenci merkezli öğretim yöntemlerine geçiş yapıldı. Örneğin ben, öğretmenlik Master eğitimimi (Master of Arts in Teaching-MAT) bu gelişmeleri hissedip, öğrenme ve ayak uydurma ihtiyacıyla 1990-93 yılları arasında yapmıştım. Daha önce bilgi öğretmendeydi, öğretmen bilgiyi aktaran kişiydi. Öğrenciyle öğretmen arasında hiyerarşik bir ilişki vardı, bu daha demokratik bir ilişkiye evrildi. Bu demokratikleşmeyle, öğrenci, birey olarak daha değerli görülmeye başlandı; öğretmenin rolü, öğrencisine üstün değil, onunla birlikte keşfeden ve bu yolda rehberlik misyonunu yerine getiren olarak değişti. Böylece iş, öğretmenlerin, öğrencilerinin potansiyellerini daha iyi anlayıp, eğitim planlamasını öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına göre tasarlamasına doğru gitti. Yeni gelişen yöntemler aracılığıyla, derste kullanılan materyallerden ölçme değerlendirmeye, öğretim programlarından sınıfın oturma düzenine kadar, pek çok yenilik getirildi. Projeler, sunumlarda görsellerin kullanılması, öğrenci portfolyoları, ölçme değerlendirmede süreç değerlendirmesinin başlaması gibi değişiklikler sonucu öğretmenler, daha çok kılavuzluk eden ve destek veren kişi rolüne büründüler. Eğitimi zenginleştirici materyallerin artması, çeşitlenmesi ve teknolojik gelişmelerin eğitim ortamlarında da kullanılmaya başlamasıyla, öğrencilerin araştırmacı ve otonom öğrenenler olması daha kolaylaştı. Bilgi ve iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte 21. yüzyıla geldiğimizde öğretmenin yeri nasıl değişiyor? İnternetten yararlanma fırsatının ve dijital içeriklerin hızla artması ve kolayca erişilebilirliğiyle, öğretmenin her şeyi bilen ve bilgiyi aktaran rolünün, öğrencilere bu bilgiler arasından ihtiyaç duyulanları ayırt edip, kullanma becerilerini öğreten kişiye dönüşme sürecini hızlandırdı. Bilgiye kolay erişimle birlikte artan bilgi kirliliği sorununa karşın, öğretmenin öğrenciye düşünmeyi, güvenilir bilgiyi ayırt etmeyi öğretmesine ihtiyaç var. Bunun için de önce kendisinin değişime ayak uydurma, mesleki gelişimini devam ettirme sorumluluğu da arttı. Teknolojinin eğitime katkısına ilişkin bir örnek verir misiniz? Prof. Sugata Mitra’nın yaptığı ve yıllardır devam eden ünlü bir deney var. Bilgi ve iletişim araçlarına ve hatta öğretmene erişim imkânı olmayan bölgelere, çocukların grup halinde erişebileceği tek bir CONNECT KIŞ 33 "Güçlü, lider özelliği taşıyan, öğrencileriyle birlikte öğrenen, bilgi arayışında rehberlik eden ve onların özgüvenlerini geliştirmeye yardımcı olabilen... Bunlar, öğretmenliğin önemli özellikleridir. "
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=