SEV Connect - Kış 2018

CONNECT KIŞ 25 planlıyoruz. Laboratuvar çalışmalarının yanı sıra hasta görüyor ve hem öğrencilere hem de asistanlara eğitim veriyorum. Amerika’da tıp okullarının, özellikle Johns Hopkins’in üç odaklı bir misyonu vardır; hasta bakımı, eğitim ve araştırma. Bunu yapabilmek, kariyer açısından çok doyurucu. TAC’ye tekrar dönersek; okulun hayatınıza nasıl etkileri oldu? TAC’nin bana öğrettiği en önemli şey, arkadaşlık ve topluluğa bağlı olmaktır. Ortaokul ve lise, insanın kişiliğinin geliştiği yıllar. O dönemde kurulan arkadaşlıklar, hiçbir zaman kopmuyor. Ne zaman Türkiye’ye gitsem, yıllardır görmediğim TAC’li arkadaşlarla sanki 35 yıl öncesindeymiş gibi sohbet ediyoruz. İnsan gençken bunun değerini bilemiyor, ama yıllar geçtikçe bağlar daha güçleniyor sanki. ABD’de TAC veya diğer Amerikan Koleji mezunlarıyla görüşebiliyor musunuz? FABSIT’teki çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Evet… Amerika’da, özellikle benim dönemimden arkadaşlarla sık sık görüşebiliyoruz. Yıllar önce, ailelerimiz daha genç ve çocuklarımız küçükken, “börek yapacağım” diyerek, o zaman Amerika’da olan, kendi dönemimden arkadaşlarımı davet etmiştim. O bir gelenek oldu, her yıl buluşmaya gayret ediyoruz. FABSIT’e katılmama önayak olan da Dilhan Kalyon abimizdi. Kendisiyle daha öncesinden ortak bir araştırma projesi yapmıştık. Bana, “FABSIT’in Board’ına üye olur musun?” diye sorduğunda, hiç tereddüt etmeden kabul ettim. FABSIT Board’un yeni üyesi olarak, şu ana kadar yaptığım, destek olmaktan öteye gitmedi. Ama ileride daha aktif bir rol almayı isterim. FABSIT ve SEV’in, Türkiye’deki okullar için yaptıkları çok önemli. Okullarımız, dünya vatandaşları yetiştiriyor ve bu misyonun desteklenmesi lazım. Nörofarmakolog Dr. Turgay Dalkara’nın yanında araştırma yapmaya başlamıştım. Araştırmanın verdiği zevk bir kere kanınıza girerse, onu bırakmak zor olur. Üniversitenin beşinci sınıfında planlar yapmaya başladım ve Amerika’daki okullara PhD (doktora) yapmak üzere başvurdum. Buraya gelip doktoraya başladıktan sonra da, hastalarla bağlantımı koparmak istemediğim için, sınava girerek doktoradan sonra ihtisas yapmaya karar verdim. Nöroloji ihtisasımı Johns Hopkins’te, kas ve sinir hastalıkları, üst ihtisasını da Kanada’da yaptıktan sonra tekrar Johns Hopkins’e dönerek hocalık yapmaya başladım. Kas ve sinir hastalıklarını seçmemde, yine bana mentorlük yapan Dr. John Griffin’in büyük etkisi olmuştur. Ben ihtisasa geldiğimde beyin ve omurilik yenilemesi üzerine çalışmak istiyordum, ama Dr. Griffin’in laboratuvarında yaptığım bir çalışma onun çok hoşuma gitti ve o konuda uzman olmaya karar verdim. Dikkat ederseniz, genç bilim insanlarının başarılı olabilmesi için en önemli etkenlerden biri bilimsel merakının olmasıysa, bir diğeri de iyi mentorlar tarafından yönlendirmesidir. Geçmişten bugüne bilimsel çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? John Hopkins’teki göreviniz neleri kapsıyor, şu an hangi konuda çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz? Johns Hopkins’e döndükten sonra, kendi laboratuvarımı kurup iki alanda çalışmalara başladım ve bugüne kadar da aynı şekilde devam ediyoruz. Çalışmalarımızın bir bölümü periferik sinirlerin nasıl dejenere olduğuna, bir diğer bölümüyse nasıl yenilendiğine ilişkin. İlgilendiğim hastalık alanlarından birisi kemoterapinin yan etkisi, periferik nöropatilerdir. Son on yılda, bunu engelleyebilecek bir ilaç geliştirdik, onun klinik öncesi çalışmalarını bitirip önümüzdeki üç-dört yıl içinde hastalarda denemeyi Hopkins Üniversitesi’nde Nöroloji Profesörü olarak görev yapan Höke, SEV Okulları’nın en önemli özelliklerinden birinin dünya vatandaşı gençler yetiştirmesi olduğunu belirterek, bu misyonu desteklemek gerektiğinin altını çiziyor. İsterseniz TAC günlerinden başlayalım. Okula girişiniz ve oradaki eğitim hayatınızla ilgili neler söylersiniz? TAC’ye 1975 yılında, sınavla ve dördüncü olarak girdim. Yüksek puan almam nedeniyle bana yarım burs vermişlerdi; eğer burs almasaydım TAC’de okuyamayabilirdim. 1970’lerde, siyasi nedenlerle ortalığın hayli karışık olmasına rağmen, TAC bize güvenli bir ortam sağlamıştı. İlk birkaç yıl ağırlıklı olarak ders çalışmıştık, ama lise yılları (1979-1982) zor dönemlerdi. Hem kimya, matematik, tarih ve biyoloji gibi alanlarda çok iyi hocalarımız oldu hem de liseyi doğru dürüst bir fizik hocası görmeden bitirdik. Buna rağmen çok iyi bir eğitim aldığımıza inanıyorum. Okulun kütüphanesinde Scientific American dergisi vardı ve fırsat buldukça, ders aralarında kütüphaneye kaçar, onları okurdum. TAC’yi ikincilikle bitirdiğinizi ve üniversiteye giriş sınavlarında Türkiye ikincisi olduğunuzu biliyoruz. Tıp alanını seçmenizin nedenleri nelerdi? Tıbba ilginiz TAC yıllarında mı başladı? Benim tıbba girmeme sebep olan, Erdoğan Kaynak hocamdır. Erdoğan Kaynak, bize lisede kimyayı öğreten ve her fırsatta beni teşvik eden bir öğretmendir. Lisede fizik hocamız olmasa da ben fiziğe ve elektroniğe çok meraklıydım; hatta ODTÜ Elektronik Mühendisliği'ne girecektim. Lise sonda Erdoğan Hoca’dan organik kimya dersi aldıktan sonra, o konuda araştırma yapmaya heveslenmiştim. Ayrıca üniversiteye girdiğim yıl, Hacettepe ilk kez İngilizce sınıfını açmıştı. İleride Amerika’ya gelip araştırma yapmayı istediğim için, İngilizce öğretim yapan bir tıp okuluna girmek benim için çok önemliydi. ABD’ye gidişiniz nasıl oldu? Kas ve sinir hastalıkları alanını seçmeye nasıl karar verdiniz? Hacettepe’deyken yaz aylarında “Benim tıbba girmeme sebep olan, Erdoğan Kaynak hocamdır. Erdoğan Kaynak, bize lisede kimyayı öğreten ve her fırsatta beni teşvik eden bir öğretmendir.” Ahmet Höke, kemoterapinin yan etkileri üzerine yaptığı çalışmalarla yakın bir tarihte birçok kişinin derdine derman olmayı amaçlıyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=