SEV Connect - Kış 2018
18 CONNECT KIŞ UĞUR ERSOY, betonarme denildiğine Türkiye ile özdeşleşmiş bir isim. TAC’den sonra üniversiteyi Robert Kolej’de okudu. Master ve doktora derecelerini ABDTeksas Üniversitesi’nden aldı. 28 yaşındayken ODTÜ’de Kurucu Öğretim Üyesi ve Rektör Yardımcısı olarak görev yaptı. 2006’da emekli oluncaya kadar ODTÜ’de akademisyen olarak çalıştı. Konusuyla ilgili ulusal ve uluslararası alanda birçok ödüle layık görüldü. Halen Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünde öğretimüyeliği yapıyor. Prof. Dr. Ersoy ile bilim insanlığının yanı sıra TAC’nin efsane hocalarındanWoolworth ile keyifli polemiklerini, ODTÜ’deki günlerini, betonarme, spor ve edebiyat aşkını konuştuk. İlk olarak Ersoy’a, bu büyük ödülün niteliğini soruyoruz, “Çok itibarlıdır. Betonarme konusunda dünyadaki en önemli kuruluş olduğunu söyleyebiliriz. Doğrusu böyle bir ödül beklemiyordum. Bana vermelerinin nedenini şu şekilde dile getirmişler: Yaptığı araştırma ve eğitimle Türkiye’de ve dünyanın diğer deprembölgelerinde betonarmenin genişlemesine katkıda bulunmak” diyor. Bu ödülün, Türkiye’deki betonarme çalışmalarına nasıl bir etkisi olur? Bu bana verilen bir ödül, ama bütün Türkiye açısından çok mutlu oldum. Bildiğim kadarıyla Türkiye’ye ilk kez böyle bir ödül verildi. Bir kadirbilirlik aslında. Emekli olalı yıllar oldu. Buna rağmen hatırlayıp bunu yapmaları çok güzel. İnşaatmühendisliğini ve özellikle betonarme alanını seçmeniz nasıl oldu? Hayatta bazen rastlantılar çok önemli rol oynar. TAC’de bizimdönemde çok iyi Betonarme sanattır Geçtiğimiz aylarda Amerikan Betonarme Enstitüsü’nün, betonarme dalında endüstriye övgüye değer hizmetlerde bulunan kişilere verdiği Onur Üyeliği Ödülü’ne, Prof. Dr. Uğur Ersoy layık görüldü. Ödül 25 Mart 2019 tarihinde Quebec City’de yapılacak toplantıda verilecek. hocalar vardı. Savaş bitmişti. Savaşmış kişiler okula geldiler, ders verdiler. Mr. Edward Savage adlı Amerikalı bir hocayla ahbap oldum. İngiliz edebiyatı okuturdu. Ben de o edebiyatı çok sevdim. Daha sonra Minnesota Üniversitesi’nde Edebiyat Profesörü oldu. Akşamları, onun odasında edebiyat sohbetleri yapılırdı. Benim mezun olduğum yıl, o daMinnesota’ya dönecekti. Bana “Beraber gidelim. Bizim evde kalırsın” dedi. Aileme söylediğimde, babam galiba taktik uyguladı. Şiddetle karşı çıkma yerine “Olabilir,” dedi ve devam etti: “Seni anlıyorum, başarılı olamayacaksın diye matematikten korkuyorsun”. Bu laf gücüme gitti. Çünkümatematikte iyiydim. Uzun konuşmalardan sonra şöyle bir karara vardık: Ben burada mühendislik okuyacaktım, babamda beni Amerika’ya edebiyat okumaya yollayacaktı. Ve siz bu planı bozmadınız... Robert Kolej’e başladım. Birinci sınıfta hâlâ aynı düşüncedeydim. İkinci sınıfın ikinci yarısında fikrimdeğişmeye başladı. Sonunda kararımı verdim. Mühendislik okuyacak, burada hoca olacaktım. Niyetim, Amerika’da master ve doktorayı tamamlayıp buraya gelmek ve hocalık yapmaktı. Düzenimi buna göre kurdum. Ama beklenmedik bir şey oldu. Askerliğimi yaparken Robert Kolej’den cevap geldi. Beni reddettiler. Büyük bir boşluğa düştüm, çünkü başka hiç bir şey düşünmemiştim. Ardından büyük bir rastlantı oldu. Ankara’daMilli Savunma Bakanlığı’nın önünden geçerken, biri bana seslendi. Teksas’taki dekanımWoolricht idi… Bir kapı kapanırken diğeri mi açıldı? Evet. Subay üniformama rağmen beni tanımıştı. Konuşmaya başladık. Ne yaptığımı sordu; Robert Kolej hikâyesini anlattım. “Ne zaman terhis oluyorsun?” dedi, yanıtladım. “Biz burada yeni bir üniversite kuruyoruz, oraya gel” dedi. Adını sordum. Middle East Technical University olduğunu söyledi. Benim için bir alternatif oldu. “Seni bir de yerleşkeye götüreyim” dedi. Yerleşkeye gittik. Beş tane barakadan kurulu bir yer. 28 yaşında, Rektör Yardımcısı olarak göreve başladım. 1959 yılıydı. Onunla bir yıl kadar çalıştım ve kendisinden çok şey öğrendim. 25 sene dekanlık yapan ve ODTÜ yasasını yazanlardan birisi. Amerikan sistemini okumuştuk, ama iç yüzünü bilmiyorduk. Uzun uzun anlattı, bu şekilde öğrendim. ODTÜ’nün kısa sürede barakalardan çıkıpTürkiye’nin sayılı üniversiteleri arasına girmesi nasıl oldu? ODTÜ, gençlerin ön planda olduğu bir okuldu. 29 yaşındayken, Türk Rektör SehaMeray hastalanınca, üç ay geçici rektörlüğe vekâlet ettim. 60’lı yıllarda hocaların yaş ortalaması 30’du. Mühendislik Fakültesi’nde 1966 yılında bir profesör, iki doçent vardı. Diğerleri yardımcı profesördü. Bence ODTÜ’nün başarılı olmasında en büyük rolü bu oynadı. Gençleri frenleyecek bir şey yoktu. Hocaların eğitiminin kökeni neydi? Onların çoğu Amerika’da eğitim görmüştü. ODTÜ yasasınınmeclisten geçmesi 1960’ta oldu. 1969’ta yurt dışında da tanınıyorduk. Müthiş bir başarı grafiği çizildi. Hayalperesttik, ama birçok hayal gerçekleşti. Bir akşam, barakalarda dört beş kişi konuşurken, “Türkiye’nin en iyisi olacağımız kesin de dünyanın en iyilerinden olabilir miyiz?” dedik. Birisi bizi dinleseydi, deli zannederdi. ODTÜ hakkında yanlış bilinen şeyler vardı. Amerikan üniversitesi olduğu, Amerikalıların kurduğu söyleniyordu. Maaşımızı bile Amerikalıların verdiği zannediliyordu; oysa UNESCO ödüyordu. BMve ABD, projeyi destekledi mi? Kuruluş projesi ortaya atıldığında, BM ve ABD bunu desteklemişti. Bir iki yıl sonra iş gerçeğe dönüşmeye başlayınca, Uğur Ersoy (TAC’51) Gündemdekiler
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=