SEV Connect - Kış 2018

12 CONNECT KIŞ Gündemdekiler çekiyordu ve araştırma alanında ilgilendiğim konu oldu. Bir insanın tek bir hücreden nasıl geliştiği, o gelişim sırasında ne gibi sorunlar çıkabileceğiyle ilgileniyordum. Biyolojiyi çok sevdiğim için sadece insanı değil, farklı canlıları da merak ediyordum. 1991'de Amerika’ya gittim, ancak benim için uygun olmadığına karar vererek, Türkiye’ye döndüm, İstanbul Tıp Fakültesi’nde doktoraya başladım ve 98’de doktora eğitimimi tamamladım. Gerek tıp camiasında, gerekse kamuoyunda hayli ses getiren araştırmanızın temelleri nasıl atıldı? 1991’de, İstanbul Tıp Fakültesi’nde doktoraya başladığım yıl gördüğüm ilk hastalardan biri, kolu ve bacağı olmayan ölü bir bebekti. İstanbul Tıp Fakültesi’nde Perinatoloji bölümüyle çok yakın çalışıyorduk. Anne karnındaki bebeklerde herhangi bir hastalık olup olmadığını anlamak için, bebeğin içinde yüzdüğü sıvıdan laboratuvar testlerini yapıyorduk. İstanbul Tıp Fakültesi, sadece İstanbul’dan değil, Türkiye’nin tüm bölgelerinden gelen hastalara baktığı için çok sayıda hasta görüyorduk; hepsini hatırlamanız mümkün olmasa da bazıları hafızanızda yer ediniyor. 2001’de bir hasta değerlendirdim, beş altı yıl sonra bir aile daha gördüm. Kol ve bacak kemiklerinin bazılarında ciddi eksiklikler vardı. Bu konu ilgimi çekiyordu; yeni veya farklı bir şey çıkabileceğini hissediyor ve düşünüyordum. Ve çıktı da… Evet… Bu süreçte bir hasta daha gördüğümü hatırladım. O yıllarda her şey bilgisayarlara kaydedilmiyor, dosyalanarak arşive kaldırılıyordu. O dosyaları çıkarttım ve ikisinin de soyadının aynı olduğunu fark ettim, akraba olabilirler mi acaba diye düşünmeye başladım. Her iki aileye de telefon ederek sordum, ama birbirlerini tanımıyorlardı. Sonra üst kuşaktan dedeleriyle iletişime geçtim, üç kuşak öncesinde aralarında bir akrabalık ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Bu arada TÜBİTAK’ın fonladığı bir Avrupa projesi aldım. Maddi olanaklarımız da olunca, araştırma kapsamına alarak, ilişkili genetik etyolojiyi saptamayı hedefledik. 2010’dan itibaren tüm dünyada uygulanan “yeni nesil dizileme” teknolojisiyle, tüm ekzom analizi, aralarında çok uzak akrabalık ilişkisi olan iki ailenin etkilenmiş üç bebeğinde (ağır kol-bacak anomalileri olan ölü fetuslar), sorumlu geni bulduk. Elimizde genetik olarak çözdüğümüz tek bir aile vardı. Doğru noktada olduğunuzdan emin olsanız bile, tıpta bir aile, yeni klinik durumu veya ilişkili geni kanıtlamak için yeterli kabul edilmiyor. Ben kol bacak anomalileri olan hastaların DNA örneklerini, içime doğmuşçasına, yıllar içinde biriktirmiştim. Doğumsal kol-bacak anomalileri, zaten sıkça görünen anomaliler. Yıllar içinde biriktirdiğimDNA örneklerinin hepsini incelemeye başladığımızda, 1991 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başladığım günlerdeki ilk hastanın (iki kolu ve bacağı olmayan, tetra amelia olarak tanımlanan) anne-babasında da aynı gende farklı bir mutasyonun olduğunu gözlemledik. Yurt dışından benzer örnekleri de o süreçte mi inceleme kapsamına aldınız? Evet, Portekizli doktor arkadaşım Sergio de Sousa, 2007 yılında benzer bir vakaya ait makale yayınlamıştı, ondan DNA örneklerini istedim ve hemen gönderdi. Portekizli arkadaşımın yönlendirmesiyle, benzer konuda çalışma yapan Fransız gurubu da bizlere ulaştı. Tüm örnekler Koç Üniversitesi Hastanesi'nde toplanmış oldu. Aslında tüm örneklerin Türkiye’de toplanması ve çalışılması, özel bir durum; ülkemizde hekimler, genetik uzmanları genelde DNA örneklerini yurt dışına gönderirler veya yurt dışındaki araştırmacılar çalışmanın sona ulaşamayacağı düşüncesiyle örnekleri Türkiye’ye göndermezler. Araştırmamızın hem bilimsel hem de sosyal başarı yönü var. Ortak hocamız Profesör Raoul Hennekam nedeniyle Portekizli araştırmacıyla birbirimizi iyi tanıyor ve karşılıklı güven duyuyoruz. Onun bana güvenip örnekleri göndermesi, bir Fransız meslektaşımızı da yönlendirmesi, araştırmanın genişlemesini sağladı. Böylelikle beş-altı ailede hastalığı ele almış; tüm hastalarda aynı genin farklı noktalarında değişim (mutasyon ) olduğunu göstermiş olduk. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde, birlikte çalıştığımız Fransız asıllı Prof. Bruno Reversade isimli bir meslektaşım var. Bruno Reversade, hayvan modellemesini yaptı. Bu çalışmayı anlatan makaleyi 2015 yılından itibaren farklı dergilere göndermeye başladık ve her seferinde ret cevabı aldık. Ret yanıtları, hakemlerin eleştirileri, bizi makalemizi daha fazla geliştirmeye ve çalışmalarımızı daha da genişletmeye yöneltti. Makalenin yayına kabul edilmesi üç yıl sürdü. Makalemize gelen her ret yanıtıyla, yeni bilgiler ekleyerek, elde ettiğimiz sonuç şu: Gelişim sırasında kolu bacağı oluşturan geni bulmuştuk, ancak genin yer aldığı düşünülen yolağın aslında farklı olduğunu gözlemledik. Genin reseptörünü kodlayan iki farklı geni de tanımladık ve bu sayede hem uzuvları olmayan, hem de çok sayıda kol bacağı olan kurbağa embriyoları yapabildik. Altını çizmek isterim; kurbağa embriyoları, insan değil. Bu çalışmanın sonuçları ne olacak? Bu tanımladığımız çalışma, anahtar mekanizma aslında... İnsanların ve tabii diğer canlıların kaç kolu bacağı olacağını belirleyen gen ve reseptörünü tanımlamış olduk. Bu bilgiyle yola çıkan birçok araştırmacı, farklı model organizmalarda araştırmalarına devam ediyorlar. O araştırmaların ulaşacağı aşamaları tahmin bile edemiyoruz. Ayrıca bulduğumuz, kolon kanserlerinin yüzde 15’inde rol oynayan önemli bir gen. Belki bu gen ürününü marker olarak kolon kanseri hastalarında tarama testi olarak kullanabiliriz. Kısacası bu, 25 yıllık bir hikâye ve ilk baktığım hasta bile bu hikâyenin içinde yer alıyor. Bu araştırmayı bitirdiniz mi, yoksa çalışmaları hâlâ sürdürüyor musunuz? Bitmedi, devam ediyor ama benim için eski heyecanı kalmadı. Temel biyoloji çalışanlar, bu konuyla ilgili birçok araştırmayı sürdürüyor. Biz araştırmamızı kolon kanseriyle ilgili alanda sürdürmek istiyoruz. Kanserle ilişkili çalışmamızdan, kısa vadede sonuç alabileceğimizi düşünüyoruz. Kısa vade derken, ne kadarlık bir süreden söz ediyorsunuz? Beş veya on yılı kastediyoruz. Koç Üniversitesi Hastanesi'nde çok fazla sayıda kolon kanseri ameliyatı yapıldığı için, elimizde çok sayıda örnek var ve daha fazla sayıda kanserli doku örneğimiz olabilecek. Kanser dokusu örnekleri üzerinde çalışacağız, bu alanda hâlâ çok fazla bilinmeyen var. Bu süre içinde, dünyanın birçok yerindeki araştırmacılar da bu konuyla ilgili farklı çalışmalar yürütecek. Örneğin bir grup araştırmacı kurbağa, “İnsanların sevdikleri alanı bulmaları için geniş açıyla dünyaya bakmaları lazım. Bizim zamanımızda Üsküdar Amerikan Lisesi, öğrencilerine bunu çok iyi veriyordu, eminim şimdi de öyledir.”

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=