SEV Connect - Kış 2018

CONNECT KIŞ 11 Prof. Dr. Hülya Kayserili Karabey, 30 yılı aşan mesleki yaşamında, insanların derdine derman olabilmek için çaba sarf ediyor. Farklı ülkelerden meslektaşlarıyla yürüttüğü son çalışmasıyla ise hem çeşitli hastalıklara çözüm konusunda umutlarımızı artırıyor, hem de farklı araştırmaların kapısını aralıyor. ÖMRÜNÜ BİR ÇALIŞMAYA vakfetmek, birçoğumuza abartılı bir cümleymiş gibi gelebilir. Ancak bir verinin peşine düşmek, inatla ve ısrarla ondan insanlık yararına olumlu sonuçlar çıkarmak için çaba harcamak, aynı veri üzerinde bazen aylar, bazen yıllarca çalışmayı göze alabilmek adanmışlıkla değilse, neyle açıklanabilir? Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik AnabilimDalı ve GenetimHastalıklar Tanı Merkezi’nde görev yapan Prof. Dr. Hülya Kayserili Karabey de ömrünü genetik bilimine adayan bir isim. 30 yıllık meslek yaşamındaki deneyiminden yola çıkarak gerçekleştirdiği çalışması, onu bir kez daha gündeme taşıdı. Prof. Hülya Kayserili ve Prof. Bruno Reversade’nin önderliğinde Fransız, Portekizli, Hintli ve Belçikalı araştırmacıların iş birliğinde sürdürülen çalışmayla kol ve bacakların oluşumunu engelleyen gen bulundu, ardından genin reseptörleri tanımlandı, hayvan modellemesi verileriyle birlikte sonuçları tıp camiasında hatırı sayılır bir yere sahip Nature dergisinde yayınlandı. Araştırmanın mimarı, UAA mezunu Kayserili’yi yakından tanımak ve tıp dünyasında yeni araştırmalara vesile olacak bu çalışmanın ayrıntılarını öğrenmek üzere Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gidiyoruz... Öncelikle eğitimhayatınızın başına, UAA’ya başladığınız yıllara gidelim… Eğitim hayatımın ilk aşaması Kadıköy, Acıbadem’de, Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu’nda geçti. İlkokul öğretmenim Dürrisemin Tanrıkorur’u sıklıkla ve saygıyla anıyorum. Öğretmenimiz bize gerçekten çok güzel bir eğitim verdi. Ben çalışkan bir öğrenciydim. Hatta öğretmenimiz benden dersleri iyi olmayan arkadaşlarımı çalıştırmamı ister, bunun en iyi öğrenme yöntemi olduğunu söylerdi. Böylelikle bendeki sınırsız öğrenme isteği ve eşlik eden öğretme güdüsü daha ilkokulda şekillendirilmiş oldu. İlkokuldan sonra sınavlara girdim. Anadolu Yakası’nda oturuyorduk ve o yakanın en iyisi, UAA idi. Orada çok güzel, çok mutlu yedi yıl geçirdim. UAA'nın bana kazandırdığı en önemli değer, özgüven ve sorumluluk almayı pekiştirmesi. Ama kuşkusuz okuldan en önemli kazanımım, ömür boyu süren arkadaşlıklar ve kardeşlikten öte dostluklar. Tıbba o yıllarda mı ilgi duydunuz? Ailemde tıp alanında eğitim alan biri yok. UAA’da hazırlık okuduğum yıl, bir gece şiddetli karın ağrısı çekmeye başladım. Ailem önce dâhiliye uzmanı çağırdı. Gece eve gelen dâhiliye uzmanı ertesi gün yaptırılmak üzere tahliller yazdı ve gitti. Ancak çok ağrım olduğunu gören annemin içi yine rahat etmedi, çocuk doktorumuzdan beni görmesini rica etti. Gelen Dr. Muammer Gül, yürümemi istedi. Hiç muayene etmediği halde, sadece yürüyüşümden apandisitimin patladığını anladı ve hemen ameliyata yönlendirdi. 11 yaşındaydım ve ameliyata giren doktoru, Operatör Doktor Hüsnü Önder'i, hayatımı kurtaran kişi olarak gördüm. Doktorun insanların hayatına dokunan, ağrısını dindiren, onları yaşamla barıştıran, sağlıklarına kavuşturan kişi olduğu bilinci, kendi yaşadığım sağlık sorunuyla oldu. O süreç sonunda tıp okumaya karar vermiştim. UAA sizi tıp eğitimine hazırlayacak altyapıyı nasıl hazırladı? UAA’da biyoloji derslerine giren çok özel öğretmenlerimiz vardı. İlk başta, Mr. Scott’ı anmalıyım. Çok sevilen, hepimizin sevgili hocasıydı. Mr. Scott, biyolojiyi çok sevmemi ve ilgimin artmasını sağladı. O yıllarda Müdürümüz Miss Helen Morgan’dı ve kaligrafi derslerine gelerek güzel yazı yazmayı öğretirdi. Doktor yazısı okunmaz denir ama, kaligrafi dersi alanlarınki okunabiliyor galiba. Üniversite sınavlarında sadece tıp tercihi yaptım ve İstanbul Tıp Fakültesi’ni kazanarak tıp eğitimimi orada tamamladım. Kariyerinize aile hekimliğiyle başladınız sanırız… Bizim tıp fakültesinden mezun olduğumuz yıllarda, mecburi hizmet yükümlülüğümüz sırasında uzmanlık sınavına girmek yasaktı. Denizli’de, merkeze bağlı bir sağlık ocağında çalıştım, köylere gittim ve çok hasta gördüm. 1980’lerin sonunda Aile Hekimliği, şimdiki gibi üç haftalık kurs eğitimi değildi ve çok daha ciddi işliyordu. O yıllarda da genetiği düşünüyordum, ama daha kapsamlı klinik bilgi ve deneyime sahip olmam gerektiğine inanıyordum. Sağlık ocağında iki yıl iki ay süren ilk hekimlik deneyimimden sonra, aile hekimliği uzmanlık öğrencisi olarak Şişli Etfal Hastanesi’nde çalışmaya başladım. O dönem özel hastaneler ve vakıf hastanelerinin sayısı çok fazla değildi, Şişli Etfal Hastanesi'nin tüm bölümleri çok yoğundu. O yıllardaki yoğun, çok yönlü klinik deneyimiminin şu anki hekimlik uygulamama ve anlayışıma çok büyük katkısının olduğunu düşünüyorum. Genetiğin sizi çeken yanı ne oldu? O yıllarda gelişimsel genetik ilgimi

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=