SEV Connect - İlkbahar 2020

CONNECT İLKBAHAR 49 firmaların da aynı sosyal sorumluluk projeleri bulunmakta. LB: Örnek vermek gerekirse, basit bir internet araması sonucunda görebiliyoruz ki, Google sadece 2017 senesinde 255 milyon dolar bağışta bulunmuş. Bunun bir kısmı mezun çalışanlardan, bir kısmı da şirket fonlarının toplamından oluşuyor. Ortada gerçekten milyonlarca dolarlık fırsatlar bulunmakta. Yurt dışında bulunan ve çalışan diğer mezunlarımızı da bu konularda bilgilendirmemiz ve sonraki projelerimize yeni kaynaklar aktarabilmemiz sayesinde birçok yeni projeyi hayata geçirebiliriz. Biraz da sizlerden ve kariyerlerinizden bahsedelim. Yasemin Beşik ve Levent Beşik kimdir? Nasıl bir kariyer yolundan geçmişlerdir? YB: Uzun zamanlar teknoloji sektöründe çalıştım. Son dört-beş senedir de hem diğer şirketlere hem de gayrimenkul alanında yatırımlar yapıyorum. LB: Uzun zaman Microsoft’ta, hemmühendis hem de yönetici pozisyonlarında çalıştım. Sonrasında iş hayatına atılmak istedim ve iki tane start-up girişimim oldu. Devamındaysa kendimi Google’da buldum. Dijital mobil reklam alanında uzun süre çalıştım, son 2,5 senedir de Google Bulut biriminin yapay zekâ çözümlerinin yöneticisiyim. Yapay zekâ teknolojisini iş dünyasına nasıl sunabileceğimiz, nasıl değer katabileceğimiz konularında takımımla beraber çalışıyoruz. Ateşin icadından itibaren yeni teknolojiler hem heyecan hem de korku yaratmış insanlar üzerinde. Bu teknolojilerin nasıl kullanıldığı insanlığın kaderini belirlemiş. Elektrik, buharlı makineler ve sanayi devrimi, telefon ve iletişim, insanları bambaşka noktalara getirmiş. Bizler de yapay zekâ çalışmalarımızla insan hayatını ve standardını çok farklı mecralara taşıyabileceğimizi düşünüyoruz. kaldı. Birincisi “Alma Mater”. Her önemli günümüzde Auditorium’da toplandığımızda, Alma Mater’ı org eşliğinde söylerdik. Benim için çok duygusal ve mutluluk verici anlardı. LB: Benim için de orgun anlamı ve varlığı Alma Mater ile özdeşleşmiş durumda. İlk dörtlüğünün sözleri aklımıza geldiğinde görüyoruz ki, okul bir anlık değil, tüm hayatımızın süresine yayılmış bir olgu. Alma Mater ve onun simgelediği okulum bir ömür boyu benimle olacak ve geri geldiğimde bu deneyimi sonraki nesillere de yaşatmak için benim de yardım etmem gerekecek. Fakat bildiğim kadarıyla son senelerde org hiç çalmamış ve yeni nesiller bundan mahrum kalmışlar. İşin özünde bir “eşya” bizim için bir anlam taşıdığında ve anılarımızda yere sahip olduğunda, eşya olmaktan çıkıp bir “yadigâr” oluyor. Şüphesiz ki, okulda hepimizin yadigârıdır org. Peki, mezunların bir araya gelerek orgun tamir edilmesi projesiyle ilgili neler düşünüyorsunuz? YB: Böyle projeler için kolektif çalışmak çok önemli, zira yeni mezun olmuş veya olacak kişiler, okulla ilgili değişimlere nasıl katkıda bulunabilecekleri konusunda pek bilgi sahibi olamayabiliyorlar. Bu proje; bizlerin bir araya gelerek diğer herkese böyle bir projeye nasıl destek verileceğini gösterebilmesi ve bu sayede yadigârımızı yeni nesillere aktarabilmesi açısından gerçekten çok faydalı oldu. LB: Tabii bu projenin arkasında da Üsküdar Amerikan mezunlarının gönüllü emeği var. Bunun için emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Zira bu gönüllülük hususu olmasa, bizim böyle bir projeden haberimiz olmayabilirdi. Şöyle ki, kendi açımdan, artık “beni ben yapan şeyler nedir” sorusunu daha çok sorduğum bir dönemdeyim. Her sorduğumda da verdiğim cevabın bir köşesinde, Üsküdar Amerikan bulunmakta. Bu sebepten, bir katkım olmasını çok istiyorum, ama yapabileceğim şeyler uzak olduğum için maalesef çok az. Böyle bir proje ortaya çıktığı için çok mutlu oldum; bugüne kadar belki bir katkım olmadı, ama bu benim için büyük bir fırsattı. Çok şükür bir yerinden bizim de katkımız oldu. Şu an için en büyük beklentimiz, bir gün Türkiye’ye tekrar ziyarette bulunduğumuzda, orgun tekrar çalıştığını görebilmek ve denk gelirse de verilecek konserlerden ve performanslardan birine katılabilmek. Projemizden nasıl haberiniz oldu? Bağış yapmaya nasıl karar verdiniz? LB: Hatırladığım kadarıyla bir e-mail geldi org projesiyle ilgili. Hemen ablamla konuştuk ve Nazlı Nalbantoğlu ile iletişime geçtik, neler yapabileceğimizi sorduk. Tabii çalıştığımız şirketlerin de maddi katkılarının olabileceğini ve sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde bağışları katlayabileceğimizi öğrenince biz de katılmaya karar verdik. Gerisi zaten Nazlı Nalbantoğlu’nun koordinasyonuyla gerçekleşti. Peki, bu “matching fund” ve bunun süreci nasıl gelişti? Nasıl bir fayda sağladı? LB: Ortada bu konuda birçok aktör, çorbada tuzu olan çok bağlantı noktası vardı. Bizler, çalıştığımız şirketler, SEV’in ABD’de bulunan partneri FABSIT, Üsküdar Amerikan Lisesi’nden Yetişenler Derneği gibi birçok bağlantı noktası ve karmaşıklık olsa da, sonuca ulaşmış olmasından çok mutluyuz. ABD’de bu tarz bir kültür çok yaygındır. Bizlerin bağış yaptığı her meblağ için, sosyal sorumluluk projeleri kapsamında çalıştığımız şirketler de aynı oranda katkı sağlarlar ve birden yaptığımız her 1 dolarlık bağış 2 dolar olmuş olur. Bizler için önemli olan değerlere onlar da destek vermek isterler, bunlar için özel finansman ayırırlar. Tüm “donation drive” dediğimiz bağış organizasyonlarında tekrar tekrar bu konunun altını çizerler. Bağış yapılacak konuların, mezun çalışanlardan bizzat gelmeleri gerekir. Bu konular gündeme geldiğinde de çoğu orta ve büyük ölçekli firma bütçeleri dâhilinde destek olur. YB: Bu yardım fonları sadece firma büyüklükleriyle sınırlı kalmıyor. Bizler teknoloji sektöründe çalışıyoruz, fakat diğer tüm sektörlerde faaliyet gösteren Yasemin ve Levent Beşik, mezun derneklerinin bu tür projeleri hayata geçiripmezunları katkı sunmaya teşvik etkesinin son derece önemli olduğu kanaatinde. Türkiye'yi ve okullarını tekrar ziyaret ettiklerinde orgun sesini duymak, iki kardeşin ortak arzusu.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=