SEV Connect - İlkbahar 2019
CONNECT İLKBAHAR 71 Üsküdar Amerikan’la tanışmanız nasıl oldu? 1970’li yılların başlarıydı, çok iyi bir ilkokulda okuduk ve mükemmel bir öğretmenimiz vardı: Sümer Öğretmen… Adını burada anmadan geçmeyeyim. Başarımızda ailemiz kadar, onun da büyük etkisi olmuştur. Sadece ders başarısı değil söz konusu olan. İlkokul arkadaşlarımla kısa bir süre önce toplandık ve gördük ki, hepimiz vicdan sahibi, iyi bir insan ve iyi bireyler olmuşuz. Üsküdar Amerikan’a girişimde annemin çok etkisi oldu. Annemin zamanında imkânı olanlar, çocuklarını bu okullarda okutabiliyorlarmış. Rahmetli dedem de o zamanlar ticaretle uğraşıyor ve iyi para kazanıyormuş, annemi bu okullarda okutabilirmiş. Annem de çok istemiş. Fakat önüne önemli bir engel çıkmış. Çevreden “annesi olmayan çocuğun kolejde ne işi var?” demişler. Sonuçta annem Üsküdar’da okuyamamış ve hiç sevmediği dikiş-nakışa gönderilmiş. Ben Üsküdar Amerikan’a girince çok mutlu oldu. İkinci kuşak olarak kızınız da bu kampüste okudu değil mi? Kızım Zeynep, Üsküdar SEV’de başladı ve birincilikle mezun oldu. O zamanlar Üsküdar SEV’in ortaokul bölümü, liseyle aynı kampüsteydi. Yani kızım da bu kampüste okuma şansı yakaladı. Hatta onun mezuniyet töreninin benim için çok önemi vardı. Çünkü kızıma birincilik ödülünü, benim öğrenciyken karşısında tir tir titrediğim kıymetli müdürüm, hocam Esin Hoyi verdi. O zaman annem ağlayarak bana, “Ben bu okulda okuyamadım, ama ne mutlu ki, kızım okudu. Torunum da Üsküdar Amerikan ruhunu yaşadı” dedi. Bu kampüs benim için çok değerli bir yer ve buraya geldiğimde kendimi hep evimde gibi hissettim. Kızım sonra lisede Robert Kolej’e girdi. Sizin zamanınızda öğretmenlerden kimler vardı? Unutamadığınız neler var? Öğretmenlerimiz Haluk Hanım ve Güzin Hanım rahmetli oldu. Bunlar tarih ve coğrafya hocalarımızdı. Türk hocalarımız yabancı hocalardan daha sertti. Belki de öyle olma ihtiyacını duyuyorlardı. Yabancı hocaları düşünüyorum. Miss Millet vardı ve müdürdü. Miss Kınacı, Perzat Hanım... Miss Artunkal adında müzik hocamız ve muhteşem bir müzik odamız vardı. Miss Artunkal, adeta bir balerin gibiydi. O ders ve o oda, onunla anlam kazanırdı. Çok zarif bir insandı… Beyaz tenli, hafif çilleri olan, muhteşem bir kadındı. Giyimi, kuşamı, hareketleriyle bizlere örnek olmuştur. Sonuç olarak biz orada sadece müzik eğitimi almıyorduk. Farkında olmadan bir duruşun, asil bir insan olmanın eğitimini de alıyorduk. Yanı sıra beden hocamızMiss Linder vardı. Yakın bir tarihte vefat etti. Bunlar artık Türk insanı gibi olmuşlardı. Ayrıca yemekhane kültürü ve yemekler unutulmazdı; porselen tabaklar, gümüş sosluklar... Bir öğretmen ve öğrenciler masaya oturur ve sırayla görevli olan öğrenciler servis yapardı. Özel soslu rulo köftemiz, pudingler vardı unutamadığım. Üniversite seçiminiz nasıl oldu? İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldum. Toktamış Ateş, Gülten Kazgan, Erol Manisalı gibi önemli bilim insanlarından ders aldık. Fakülte de o zamanlar çok revaçtaydı. Yüksek lisansımı da burada yaptım. Tezim iş görüşmeleri üzerineydi. Tezimi hazırlarken yakın bir arkadaşım, çocuğuna İngilizce dersi vermemi talep etti. Kırmadım ve ders vermeye başladım; çok hoşuma gitti. 25 sene boyunca özel ders verdim. Öğretmeyi ve çocukları çok sevdiğimi anladım. MezunlarDerneği çalışmalarınız nasıl başladı?Neler yaptınız? Çok ilginçtir, kızım Zeynep bu kampüste ortaokula başlayınca, ben de kampüse tekrar gelip gitmeye başladım ve ne kadar sevdiğimi, özlediğimi anladım desem abartmış olmam. Burada neler kazandığımızı, yaşadıklarımızı hatırlayınca bir vefa duygusu geliyor insana. O gün bugündür 15 yıl boyunca dernekte çalıştım. Bizler, artık emekli olmuş bir gruptuk. Gönüllü olarak çalışıyorduk. Bu arada Zeynep, Robert Kolej’e girdi ve dört sene orada okudu. Bu süre boyunca Robert’in Okul Aile Birliği’nde de çalıştım. Hem orayı, hem burayı beraber götürdüm. Bizim dernekte çalışanlardan, Armağan Atilla vardı. Onun da annesi Üsküdar’a büyük emek vermişti ve senelerce Dernek Sekreteri olarak görev yaptı. Ben geldiğimde Efsane (Saykı Turan-UAA’83) adlı bir arkadaşımız başkandı. Sonraki başkan MeltemHoyi oldu, Esin Hocamızın yeğeniydi. Sonra Tuğba Kepkep (UAA’76) başkanlığı devraldı. Armağan Attila ve Ayşe Özçetin dernek profesyoneli olarak pek çok başarıya imza attılar. Onlar “disiplin abidesi” olarak anıldılar. O zamanlar bilgisayar ve internet yaygın değildi. İnsanlar okulla ilgili bilgileri gönderdiğimiz mektuplardan alırdı. Sabahtan gece yarılarına kadar, uykusuz olarak belki iki üç gün boyunca uğraşır, zarfları hazırlar gönderirdik. Üç dönem UAAMezunlar Derneği Başkanlığı yaptınız… Bir yandan okuldaki öğrencilerle, diğer yandan da mezunlarla iç içeydiniz. Nasıl bir duyguydu? Hepimiz gibi ben de derneğe başkan olmak için değil, sadece çalışmak için geliyordum. Sonrasında üç dönem, ikişer yıldan altı sene başkanlık yaptım. 2017 yılında görevimi Nazlı Nalbantoğlu’na devrettim. Hâlâ çalışmalara katılıyorum. Hatta geçen hafta Mehmet Bey’in (Nane) de katıldığı bir toplantıydım. Hepimiz gönüllü hizmet ettik. Görevler dağıtılmıştı ve herkes çalışıyordu. Ben herkesin derneğe bir şeyler kattığına ve derneği ileri götürmek için çaba harcadığına inanıyorum. Kız okulundan karma eğitime geçildiği için erkek mezunların ve genç mezunlarımızın derneğe katılması için çok çabaladık. En yaşlısından en gencine bu okulun geçmişiyiz hepimiz… Okulun geçmişi olacak ki, bugünü ve geleceği olsun. Değişim tabii ki kaçınılmaz. Ama bazı şeylerin değiştirilirken yok edilmemesi için çok özen gösterilmesi gerekiyor. Burada yaş faktörü de devreye giriyor. Güzel bir karışım yapmak lazım. Değerli genç erkek mezunlarımız da ablalarına, mezun teyzelerine, mezun ninelere sahip çıkmalı ve bunları değer olarak görmeli. Dernekte düzenlediğiniz en çok hangi etkinlikleri hatırlıyorsunuz? Reunion’u örnek verebilirim. Beş yılda bir yapılıyor. Düşünün; okula geliyorsunuz ve yıllarca görmediğiniz çocukluk arkadaşlarınızla bir aradasınız. Bahçede dolaşıyorsunuz. Burada sohbet ettiğiniz zaman, bir enerji fark ediyorsunuz. O enerji çocukluğumuzdan beri -hele bizim gibi yedi sene okumuşların- içimize işlemiş. Biz bugünü bile konuştuğumuzda eskiyi konuşuyormuş gibi oluyor. Homecoming’de, Brownie Day’de ya da Öğretmenler Günü’nde benzer duygular hissediyorsunuz. Sonra oditoryuma gittiğinizde, 90 yaşındaki mezunları görüyorsunuz. Merdiveni bile çıkamıyorlar, ama oraya geliyor; alkışlar yükseliyor ve duygusal anlar yaşanıyor. Gençler için şu anda bir şey ifade eder mi bilemem, ama yıllar geçtikçe daha çok şey ifade ediyor. İçinizde bir yerde, bu kuruma derin bir vefa hissediyorsunuz. “Hepimiz gönüllü hizmet ettik. Görevler dağıtılmıştı ve herkes çalışıyordu. Ben herkesin derneğe bir şeyler kattığına ve derneği ileri götürmek için çaba harcadığına inanıyorum.”
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=