SEV Connect - İlkbahar 2018

CONNECT İLKBAHAR 15 Psikolojik danışmanlığın yeterince ilgi görmediği yıllarda, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdiniz. Birçok kişinin daha ‘muteber’ mesleklere yöneldiği bir dönemde psikolojinin hangi yönleri sizi cezbetti? Edebiyat öğretmeni olan anneannem, 1959 senesinde, o dönemdeki hükümetin oluşturmayı planladığı deneme okullarıyla ilgili bilgi edinmek üzere, burslu olarak Amerika’ya gidiyor. O yıllarda annem, Üsküdar Amerikan Lisesi’nin öğrencilerinden biri. Anneannem döndükten sonra, büyük bir öngörüde bulunarak “geleceğin mesleği psikoloji” diyor ve annem 1964’te İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne giriyor. Mezuniyetinin ardından klinik psikolog oluyor ve bir süre Haydarpaşa Göğüs Cerrahisi’nin psikologluğunu yapıyor. Dolayısıyla benimkisi anne mesleği… Salt annem psikolog olduğu için bu mesleği seçmedim elbette, bu bölümü istiyordum. İş hayatına pazarlama sektörüyle başlamanızın nedeni nedir? Psikoloji hayat tecrübesi olmaksızın yapılacak bir alan değil. Ben de bu tecrübeyi edinebilmek için Unilever’de çalışmaya başladım. Romanya ve Rusya’ya gittim. Her şey iyi gidiyordu, yöneticilik yapıyordum. 2001 yılında, eşimin işi nedeniyle Londra’ya taşınmamız gerekti. Bir gün mutlaka psikolojiye döneceğimi biliyordum, ancak bunun 40’lı yaşlarda olacağını düşünüyordum. Londra’ya gidince, o yaşa kadar beklemenin gereksiz olduğuna kanaat getirerek lisansüstü diplomamı aldım. Ardından psikodinamik psikoterapi alanında dünyanın saygın eğitim kurumlarından Tavistock Center’a başvurdum. Orada psikoterapi, çift terapisi, cinsellik terapisi, organizasyonel terapi okudum. 2005'te, üç arkadaşımla birlikte Londra’da, CanaryWharf’ta, Reframe Counselling adıyla bir ofis açtım. 2011’de Türkiye’ye geri döndüm. Önce Levent’te, ardından Nişantaşı’nda bir ofis kurdum. Bir de Moda’da annemle birlikte yürüttüğümüz bir ofisimiz var. İngiltere’deki ofisi finans sektörünün merkezi olan CanaryWharf’ta açmanızın özel bir nedeni varmı? İngiltere’de bu tip tedavileri daha ziyade devlet karşılıyor. Ama arada, aristokrasiye mensup olmamakla birlikte gelir seviyesi nispeten yüksek, beyaz yakalı bir grup var ki, onlar özel danışmanlara gidiyorlar. Biz de daha ziyade o grupla çalıştık. Sporcularla çalışmamız da yine aynı döneme rastladı. Türkiye’ye döndükten sonra Federasyon’un sertifika programına katıldım. Beşiktaş A Takımı ile çalışıyorum. Direkt içinde değilim, sıkıntı yaşayan sporcular muayenehaneme geliyorlar. AMilli Kadın Voleybol Takımı’nın psikoloğu olarak görev aldınız. Sporculara nasıl katkılar sunuyorsunuz? Liseden sonra aktif olarak içinde yer almasam bile, küçük yaşlardan beri sporla ilgileniyorum. Yıllar sonra böyle bir organizasyonun içinde olmak, bana büyük bir keyif verdi. Takımın Baş Antrenörü Giovanni Guidetti, beni işin içine epey soktu. İnsanların önlerindeki zorlukların azalmasını sağlamaya; hem sporcuya hem de yöneticilere yardım etmeye çalışıyorum. Bunun gerçekleşmesi için takımla iç içe olmak gerek. AMilli Kadın Voleybol Takımı ile çalışmaya, 2017’nin Haziran ayında başladım. Sporcularla tek tek görüşmeler yaptım; kamplara, turnuvalara gittim. A Takımı’na yükselmiş sporcularda moral ve motivasyon yükseltme, takım ruhu yaratma konularının antrenörün görevi olduğuna inanıyorum. Gerek Giovanni Guidetti, gerekse Şenol Güneş o niteliklere sahip antrenörler zaten; o ruhu oyuncularına kazandırıyorlar. O pozisyondaki kişilere sağladığımız katkı, başka birtakım problemler olmamasına ve ihtiyaç duydukları takdirde bir yerden yardım alabilmelerine yönelik. Takımın başarısına baktığınızda, “benimde katkımvar” diyormusunuz? Oyuncuların dışında biz on kişiyiz, herkesin katkısı var. Bir psikoloğun tabii ki katkısı olur, ama orada başka ve güçlü bir mekanizma işliyor ve siz sadece, o mekanizmanın yollarını açmaya yardım edebilirsiniz. İnsanın bir bütün olduğundan yola çıkarak, çok yönlü bir eğitimalmışsınız. Bu çok yönlülük, danışanlarınızı anlamada size nasıl avantajlar sağlıyor? İlk baştan itibaren, bana başvuran birine “burayı bilmiyorum, bu konuda eğitim almadım, sizi başka birine yönlendireyim” diyecek lüksümün olmadığını biliyordum. İnsanlar size gelerek, hem zamanlarını hem paralarını hem de emeklerini ortaya koyuyorlar. Dediğiniz gibi insan bir bütün ve her şey aslında iç içe. Neyin nereden başladığını öğrenmeye çalışmak gerekiyor. İnsanların yaşadığı travmalar sizi nasıl etkiliyor? Profesyonel bir bakış açısıyla değerlendiriyorum elbette, ama ben tam olarak kendimi açmazsam, karşımdaki kişiye faydam dokunmaz. Dolayısıyla uzaktan bakamıyorum, çok etkileniyorum. Bunun için de hem zaman zaman terapi görüyorum hem de 15 yıldır aynı süpervizörle çalışıyorum; kendisi İngiliz, ayda bir veya iki kez görüşüyoruz. Zamanla her danışanla birlikte yıkılıp, tekrar kalkmıyor insan. Ama etkilenmemek mümkün değil; etkilenmiyorsanız, işinizi iyi yapmıyorsunuz demektir zaten. Lise yıllarınız nasıldı? UAA benim için önemliydi, çünkü annem de oradan mezun olmuştu. Annem sayesinde, orada okumanın önemini, bana neler kazandırabileceğini, yıllar sonraya taşınacak dostluklara vesile olacağını bilerek okula başladım. Bugün dünyanın dört bir yanında, UAA'lı dostlarım var. Bu söyleşi vesilesiyle, kapımın UAA'lılara her zaman açık olduğunu söylemek isterim. Bizler birbirimizi anladığımız kadarıyla varız. Bilgimizi ve birikimlerimizi birbirimize yol açmak için kullanmamız gerektiğine inanıyorum. Mesleğinizin ön çalışmasını lisede yaptığınızı söyleyebilirmiyiz? Bugün olduğu gibi lise yıllarında da insanları büyük bir merakla dinliyordum. İnsanların hissettikleri, birbirlerine yaptığı iyi ve kötü şeyler, hep ilgimi çekti. Bazen bazı insanlar, benim bu merakımın mesleki bir deformasyon olduğunu düşünüyor, hayır öyle değil. Zaten var olan bir özelliğimi, yapmaktan keyif aldığım bir mesleğe dönüştürdüm. “Bazen bazı insanlar, benimbumerakımın (insanları dinleme) mesleki bir deformasyon olduğunu düşünüyor, hayır öyle değil. Zaten var olan bir özelliğimi, yapmaktan keyif aldığımbir mesleğe dönüştürdüm."

RkJQdWJsaXNoZXIy MjIxMTc=